Genel
Olarak
28
Aralık 1895 tarihinde Lumière Kardeşler tarafından Paris’te ilk toplu sinema
gösterimi gerçekleştirilmiştir.
1907
yılında yani sinemanın icadından kısa sayılacak bir süre sonra İtalyan düşünür
sinemanın 7. Sanat dalı olduğunu ileri sürmüştür. İlk aşamalarda kabul görmese
de sinemanın bir sanat dalı olduğu artık kabul edilmektedir.
Her
çekilen film sanat değildir. Ancak sanata dair genel kabul gören unsurları
taşıyan filmler sanattır. Filmlerde yaratıcılık ve estetik çok önemlidir.
İlk
sinema çekimleri Lumiere kardeşler tarafından gerçekleştirilmiştir ve O’nlar
tarafından sinemaya tamamen ticari bir alan olarak bakılmıştır.
George
Melies sinemayı tiyatral olarak geliştirmiş ve devamlılık kurgusunu icat
etmiştir.
Sinema
sanayi devrimi sonrası ortaya çıkan kentli orta sınıfın tercih ettiği bir
eğlence sektörü haline gelmiştir.
Sinemanın
anlatı tekniklerini geliştirenler her zaman ticari amaçlarla hareket
etmişlerdir.
Ticari
filmler seyircinin hazzına hitap ederken, sanatsal ağırlığı ve özelliği bulunan
filmler de seyircinin filmle bilişsel ilişki kurması amaçlanır.
Ticari
sinema sanat sinemasının doğmasına neden olmuştur.
Sanat
sinemaları genellikle festivallerde gösterilirken ticari filmler ise sinema
salonlarında gösterilirler.
Sinema
bir endüstridir ve bu bakımdan bir iş planlaması ve iş bölümü vardır. Film
üretimi tesadüflere bırakılamayacak nitelikte ekonomik bir büyüklüğe sahiptir.
Metin
Erksan’ın 1965 yapımı Sevmek Zamanı isimli filmi Türkiye’nin en iyi filmi kabul
edilmektedir.
SİNEMANIN DİĞER SANAT DALLARI İLE
İLİŞKİSİ VE FARKLARI
1- TEKNOLOJİ
Sinemanın
teknoloji ile en önemli ilişkisi sinemanın doğumunun teknoloji ile gerçekleşmiş
olmasıdır. Sinemanın en önemli gereçlerinden biri olan kurgu cihazı da
teknolojiye dayanmaktadır.
Diğer
sanat dallarından olan resim, müzik, tiyatro gibi alanlar teknolojiden önce de
vardılar. Ve onlar ancak teknolojik gelişmelerden yararlandılar.
Sinemanın
teknoloji ile ortaya çıkmasından sonra diğer sanat dalları gibi teknolojiden yararlanmayı
ihmal etmemiştir.
Özellikle
teknoloji ile; sesin 1927 yılında sinemaya girmesi, 1935 yılında ilk renkli
filmin çekilmesi, dijital efekt kullanımı ve 3 boyutlu film yapımı teknolojiden
sinemanın faydalanması bakımından önemli mihenk taşlarıdır. Yine bilgisayar
teknolojilerinin de sinemaya başat bir karakter olarak katkısı çok büyüktür.
Sinema
ilk çıktığı andan itibaren bir teknolojik icada bağlı olmuş, o icat
teknolojiyle birlikte gelişip değiştikçe, sinema varlığını dönüştürmüştür.
2- KOLEKTİFLİK
Birçok
kimseyi veya nesneyi içine alan; "birçok kişi ve nesnenin bir araya
gelmesi sonucu olan" ve "ortaklaşa" anlamlarına gelmektedir. Film
yapım aşamalarında birden çok kişi farklı iş bölümlerinde çalışarak o filmin
oluşumuna ortaklaşa katkı sağlarlar.
Senarist,
yönetmen, set amiri, oyuncu, ışıkçı, kameraman gibi ayrı ayrı işleri
gerçekleştirenlerin ortak bir ürünü olarak ortaya çıkar filmler.
Diğer
sanat dallarında da muhakkak bir kolektif çalışma vardır ancak hiçbirinde
olmazsa olmaz bir unsur olarak karşımıza çıkmaz. Mesela tiyatroya bakıldığında
onda da bir kolektiflik vardır ama iş bölümü sistemi sinema kadar detaylı ve
belki de elzem değildir.
Filmin
hazırlanması bağlamındaki bakış açısı ile bir kolektiflik olduğu bu yönleri ile
kabul görmekle birlikte, filmin nihayetinde yönetmenin bir eseri olarak ortaya
konulmuş olması bakımından ise kolektif özellik göstermeyecektir.
Bu
kıyaslamada bakış açısı çok önemlidir. Yönetmenin icra ettiği bir sanat olarak
bakıldığında, kabul edildiğinde geriye kalan ve filmin yapılması aşamalarına
yardım eden herkes bu sanatın oluşumunun zorunlu unsurları olarak kabul
edilecektir. Bu kabul ise bu kişilere bir ressamın tuvali veya bir müzisyenin
kemanı muamelesi yapmak manasına geleceğinden kabulü mümkün değildir. (şahsi kanaat)
Buraya
kolektif kavramı için çok önemli bir hususu dahil etmekte mümkün olabilir.
Sinema kuramcılarının Lumiere kardeşlerin 28 aralık 1895 tarihindeki ilk
gösterimini milat kabul etmelerindeki bir önemli sebep te gösterimin toplu
olarak seyirciye izlettirilmesi ide. Yani bu kolektiflik içerisinde seyircinin
de bulunması gerektiği göz ardı edilemez bir gerçeklik olarak karşımıza
çıkmaktadır. (şahsi kanaat)
3- MALİYET
Film
aşamalarında en baştan en sona birçok unsur bulunmaktadır. En basit işlemlerden
en niteliklisine kadar bir maliyet söz konusudur. Oyuncunun alacağı paradan,
senarist ve yönetmenin alacağı paraya, mizansen için yapılacak harcamalara,
ışık, kamera, kurgu için gerekli bütçeler düşünüldüğünde, bu bakımdan bir
filmin çekilmesi için harcanacak para diğer sanat dallarına kıyasla çok
maliyetli olmaktadır.
4- KAPSAYICILIK (İhata)
Sinema
diğer sanat dallarına göre yeni olsa da onların hepsini içinde barındırma vasfını
haizdir.
Fotoğraf;
sinemanın atası kabul edilir. Fotoğraf makinasının keşfinden sonra teknolojinin
gelişmesi ile bu makine sinematografa dönüşerek sinemanın doğumunu sağlamıştır.
24 tane fotoğraf karesinin hareketlilik kazanmış hali ile sinema meydana gelmiştir.
Bu sebeple sinemanın içerisinde fotoğrafın olması en doğal durumdur.
Tiyatro;
birçok yönü ile sinemaya kaynak olmuştur. Özellikle mizansen içindeki unsurlar,
oyunculuk, dekor bu bağlamda sinemaya birebir yansımıştır.
Yapısal
benzerlikleri nedeniyle tiyatro ve sinema, birbirlerini diğer sanatlardan daha
fazla etkilerler
Tiyatroda
seyircinin oyunu önde veya arkada izlemesi çok fark yaratabilmektedir.
Oyuncunun mimikleri çok önem arz eder ve arkadaki seyircinin bunu görmesi daha
zor olabilir ama sinemada seyircinin nerede oturduğu önemli değildir. Çünkü
yönetmen oyuncunun yüz ifadesini vermek istiyorsa yapacağı çekim ile bunu
yakınlaştıracak ve hiçbir seyircinin bunu kaçırmamasını sağlayacaktır.
Sinemada
oyuncu seyirci ile etkileşim kuramazken tiyatronun canlı olması ile oyuncu
seyirci ile etkileşim kurabilmektedir. Bu da tiyatronun sinemaya göre
avantajıdır.
Bir
oyunu istediğimiz kadarıyla izleriz, bir filmi ise yönetmenin bizden görmemizi
istediği kadarıyla izleriz. Hatta filmde daha da fazlasını görme potansiyelimiz
vardır.
Sinema
sahne gerçekçiliğinin zirvede olduğu bir dönemde ortaya çıktı. Ve tam da resim
ve roman sinemanın karşısında mimesisi terk ederken, tiyatro da aynı yönde
ilerledi.
Sinemadaki
gelişmeler tiyatroda da hareketliliğe sebebiyet vermiştir. Hem Bertolt Brecht
hem de Antonin Artaud iki kuramcı yeni fikirlerle sinema karşısında tiyatroyu mimesisten kurtararak geliştirmişlerdir.
Sinemanın
doğumundan sonra gelişmesi birçok ülkede tiyatrocular vasıtası ile
sağlanmıştır.
Bu
açıklamalara göre tiyatro çok etkili şekilde sinema tarafından kapsanan bir
sanat dalı niteliğindedir.
Müzik; hiç
şüphesi gerek sessiz sinema dönemi ve gerekse 1927 yılından sonra sesli
filmlerin ortaya çıkması ile sinemanın içinde hep var olmuştur ve hep te var
olacaktır.
Resim,
mimari gibi sanat dalları da hiç kuşkusuz estetik kavramı dahilinde sinemanın
içinde vardır ve çok aktif şekilde kullanılmaktadır. Sinema resimsel sanatların
canlı, kesin görsel potansiyeline sahiptir ve sinemada büyük bir anlatı
kapasitesi mevcuttur.
Gölge oyunu;
sinemanın en ilkel hali olarak kabul edilmektedir. Uzak doğu kökenli olduğu
değerlendirilen bu sanat dalının Türkiye’deki yansımasından bir tanesi
Hacivat-Karagöz karakterleridir ve bu karakterler sinemaya farklı bağlamları
ile yansıtılmıştır. İçiçeliği şüphesiz devam etmektedir.
Heykel;
özellikle form olarak önemlidir. Işığın kullanımı bakımından sinemaya katkısı
tartışılmazdır.
Edebiyat; en
köklü sanat dallarından biridir ve sinemanın ilk yıllarından itibaren spesifik
olarak roman özellikle uyarlama konusunda filmlere kaynak olmuştur. Sinema var
olduğu müddetçe edebiyattan uzak kalması düşünülemez.
***
*
Tüm televizyonların renk skalaları farklıdır. Belirli renkler ağırlık gösterir.
Tüm filmler renk skalasından geçer ve renkler düzeltilir.
*
Seslerin hepsi farklıdır. Çekimlerden sonsa ses uzmanları tarafından sesler
düzeltilir.
*
35 mm görüntü (analog) 4K görüntüden daha iyidir. 35 mm görüntüler kimyasallar
ile iyileştirilir.
*
1920 yıllarından bu güne sinemanın yapım şekli değişmemiştir. Aynı kural, yöntem
ve biçimlerle filmler yapılmaya devam edilmektedir.
FİLM YAPIM AŞAMALARI
Film çekim kabaca şu aşamalardan oluşur:
Senaryo - Anlatı
Bütçe - Finansman
Hazırlık Aşaması
-
mizansen
-
kostüm
-
dekor
-
ışık
-
kameraman
-
set amiri
-
oyuncu
-
mekan
-
çekim takvimi
-
masraflar
Çekim Aşaması (Sinematografi)
Kurgu (Birleştirme - Prodüksiyon)
Dağıtım ve Gösterim
Bu
film aşamaları büyük ölçekli film şirketleri tarafından gerçekleştirilir.
Bağımsız daha küçük ölçekli film şirketlerinin yaptıkları filmlerde vardır ama
genellikle bu filmler festivallerde gösterilir. Bazen de sinema salonlarında
gösterilirler.
1930
– 1960 yılları arası Hollywood sinemasının altın çağıdır, en çok paranın
kazanıldığı dönemdir.
Dünyada
7 büyük film şirketi sinema endüstrisine hakimdir. Bunlar:
-
The Weinstein Company (TWC)
-
Lionsgate
-
Paramount
-
Universal
-
Sony/Columbia Pictures
-
Warner Bros.
-
Buena Vista
-
MGM
-
Fox
-
Disney
Autour
yönetmen; hem senaryoyu yazan ve hem de filmi yöneten kişi için kullanılır.
Yönetmen biçim yaratmaktadır. Filme bakıldığında bu filmin yönetmeni odur
denilebiliyor ise burada bir autour yönetmen olduğu kabul edilir.
ANLATI
(OLAY ÖRGÜSÜ)
Anlatı sıklıkla öyküyle aynı anlamda
kullanılmakta, fakat aslında öykünün ayrıntılarının nasıl yapılandırıldığı,
öykünün nasıl iletişim kurduğu ve izleyici için nasıl anlamlı hale geldiği ile
ilgilidir, yani öykü ile olay örgüsü aynı değildir.
Öykü filmde ne anlatıldığını ifade ederken,
olay örgüsü (söylem) bu öykünün nasıl anlatıldığını belirtmektedir.
Anlatı mantıksal olarak birbiriyle
bağlantılı, zaman içinde gerçekleşen ve tutarlı bir konuyla bütün haline gelen
iki ya da daha fazla olayın (veya bir durum ve olayın) nakledilmesidir.
Diegetic;
filmdeki karakterlerin de seyircinin de farkında olduğu şeyin farkında olması
durumudur. Bir gece kulübünde caz müzik yapan adamların görüntüsü eşliğinde
müziğin sesi geliyorsa bu diegetic bir sahnedir. fakat müziğin çıkış noktası
belirtilmeden, iki sevgili tam öpüşürken gelen gaipten müzik sesi duyulursa
bu non-diegetic'dir. Önemi vurgulanmak istenen bir objeye kameranın
kendiliğinden yavaşça yaklaşması, non-diegetic bir kamera hareketidir. Film müzikleri
non-diegetictir.
Klasik
Hollywood Anlatısının Temel Özellikleri
1. Bu anlatı anlayışı aksiyonun her şeyden
önce nedensel failler olarak bireysel karakterlerden ortaya çıkacağı
varsayımına dayanmaktadır. Doğal nedenler (seller, depremler) ya da toplumsal
nedenler (kurumlar, savaşlar, ekonomik krizler) aksiyonu etkileyebilir, ancak
anlatı, merkezine kişisel psikolojik nedenleri alır; kararlar, tercihler ve
karakterin özellikleri önemlidir.
2. Anlatıyı ilerletme işlevi gören en
önemli özellik karakterlerin istekleri ve arzularıdır. Arzu ya da istek bir
hedefi oluşturur ve anlatının ilerlemesi ve gelişmesi bu hedefe ulaşmayı
içerir. Karakterin bir takım fiziksel ve kişisel özellikleri vardır. Güçlü bir
motivasyona ihtiyacı vardır. Karakterin bir hedefi, amacı arzusu vardır. Bazen
başlarda amaca ulaşmak için bir arzusu olsa da sonradan bu amaç hasıl
olacaktır. Hollywood sineması
karakter merkezlidir yoksa konu merkezli değildir. Meydana gelecek değişimler
kişilerle ilgili değil olaylarla ilgilidir.
Rus sinemasında olaylar toplum üzerinden
yürür, karakter önemsizdir.
3. Ana karakterin hedefine ulaşmasını
engelleyen bir karşı güç bulunur. Kahraman kendisininkine zıt özellikleri ve
hedefleri olan bir karakterle karşılaşır. Bu engelleri aşmak ve çabalamak en
önemli özelliklerdendir.
4. Klasik Hollywood anlatısında ağırlıklı
olarak psikolojik nedenlerden çıkan aksiyonlar zinciri diğer anlatı olaylarını
harekete geçirme eğilimi taşır. Zaman çoğu kez neden-sonuç zincirine tabi
kılınır. Olay örgüsü öykünün zaman dizinini neden-sonuç zincirinin en çarpıcı
biçimde sunacak şekilde düzenler.
5. Klasik Hollywood sinemasında anlatı
çeşitli seçenekler kullanır, ancak nesnel olmaya yönelik güçlü bir eğilim vardır.
Anlatı, temel olarak nesnel bir anlatı gerçekliğini sunar.
6. Klasik Hollywood anlatısı oldukça
sınırlanmamış bir anlatı sunma eğilimindedir. Tek bir karakteri takip etsek
bile, karakterin görmediği, duymadığı ya da bilmediği şeylere erişmemizi sağlayan
bölümler bulunmaktadır.
7. Son olarak, klasik anlatı filmlerinin
çoğu sonunda güçlü bir final sunarlar. Bu anlatı yapısına sahip filmler finalde
kendi nedensel zincirlerini tamamlamaya çalışırlar. Genellikle her karakterin
kaderini öğreniriz, her gizem açıklığa kavuşur ve her çatışma sonuca bağlanır. Filmin
sonunda ne oldu diye sormak mümkün değildir. Her zaman seyircinin eklentisi
karşılanmaz lakin final güçlü ve etkilidir.
Karakterlerden iyi olan net iyi ve kötü
olan net kötüdür. Ayrım nettir ve seyirci bunu ayırmakta zorlanmaz.
Hollywood sinemasında seyircinin haz alması
asıl amaçtır. Seyircinin beklentileri tatmin edildiği ölçüde seyirci karakterle
özleşir filmin içine girer. Sanatsal nitelikli filmlerde ise bir ayrışma,
başkalaşma, yabancılaşma söz konusudur.
Sahne; belirli bir mekanda geçen
çekimlerdir.
Plan; her kameranın çekimi ile ilgili
durumdur.
Sekans; birbirine anlamsal ve nedensel
olarak bağlı olan sahnelerin birleşmesidir.
Montage scene; uzun bir dönemde geçen film
hikayesinin kısa ve hızlı sekanslarla verilmesidir. Bu bir gece olabileceği
gibi bir ömür de olabilir.
Elips; zamansal eksiltme yöntemidir. Filmde
her şey gösterilemez ve bu nedenle sıçramalar mümkündür. Her filmde kullanılır.
Geleneksel Anlatı (Klasik) Sinemasının olay
örgüsü düzeyinde dayandığı en eski uylaşım, Aristoteles’in Poetikası’nda
kurallarını tanımladığı iki bin yıllık geçmişi olan klasik dramatik yapıdır. Bu
anlatı yapısı aynı anlamda farkı ifadelerle belirtilebilir:
* Serim – Düğüm – Çözüm
* Giriş – Gelişme – Sonuç
* 1. Akt – 2. Akt – 3. Akt
Bu klasik anlatıda genel olarak şu yol
izlenir:
1. Denge durumu (bu
durum iyi, kötü ya da nötr olabilir).
2. Bir olay dengeyi
bozar, farklılaştır (karakter ya da eylem).
3. Kahraman dengenin
bozulduğunu fark eder.
4. Kahraman bozulan
dengeyi yerine getirmeye uğraşır.
Girişten sonra bir çatışma vardır. Bu içsel veya dışsal
olabilir. Bu üçlü anlatı yapısı tüm türlere uyarlanabilir. Hollywood tarafından
gerçekleştirilen film faaliyetleri ticari nitelik taşıdığından bu üçlü yapıyı
tüm türlere uyarlar.
1. Aktta hazırlık sahneleri yer alır. Ana karakter en önemli
ve öne çıkan özellikleri ile tanıtılır. İlk 30 sahne genel olarak giriş
bölümüdür.
Karakterin başına gen olayla film gelişir ve 2. Akta geçilmiş
olur. Bazen de film daha farlı başlayabilir. Önemli bir bilgi veya durum
değişikliği ile çatışma başlar, bu bazen başta da gerçekleşebilir. Hedefe
giderken karşılaşılacak olan sahneler genellikle 30-90 arası climax
sahnelerdir.
Son aktta da çözüm gerçekleşir ve etkili bir som ile film
nihayete erer. Burada da genellikle 90-120 sahneler yer alır.
Ana akım anlatı bu sistem üzerinden hareket eder. Sanat
sinemaları da ana akım içerisinde yer alır. Ama sürrealist olarak ifade edilen
sinema akımı bu ana akım içerisinde değildir. Sürrealist, video art, deneysel
filmler bu anlatı yapısına sahip değildir.
Anlatı; mizansen, sanat ve kurgudan oluşur ve bu stili
belirler. Alman dışavurumculuğunda abartılı oyunculuk, dekor, ışık vardır.
Stilist bir akımdır.
Hollywood, anlatı yapısını inşa etmiştir. Diğer anlatılar bu
ana anlatım yapısının yorumundan ibarettir.
Japon yönetmen Yasujiro Ozu ve Avusturalya’lı yönetmen Michael Haneke bu film yapısından uzak filmler çekmişlerdir.
Zaman
ve Mekan
Zamansal bir düzlem vardır. Zamanla oynamak
anlatıyı inşa ederken önemlidir. Son 30 yılda sinema dünyasında zamanla çok
oynanmıştır.
Zaman 3 kısımda incelenebilir.
- Öykü süresi
- Olay örgüsü süresi
- Ekran süresi
Genelde bir eylem bir sahnede gösterilir.
Bazen aksiyon veya başka tür filmlerde aynı sahne birden fazla gösterilebilir.
Quentin Jerome Tarantino’nun Jackie Brown
isimli filminde bir olay örgüsü 3 farklı kişinin gözünden anlatılmaktadır.
Zamansal sıklık konusunda tek bir olayın 4
ayrı gözle anlatılması örnek olabilir.
Sinemada mekan kavramı uza ile ifade
edilir. Uzam uzayda kaplanan yeri ifade eder.
Mekan iç mekan ve dış mekan şeklinde
daraltılabilir.
Senaryo dahilinde sınıf bir dekordur, mekan
değildir.
Mekan sadece çerçeveye dahil olan, o
çerçevede gösterilen yer değildir. Örneğin bir trafik kazası sesi duyulduğunda
bu bize mekanı işaret eder. İllaki kazanın gerçekleştiği yerin gösterilmesi
gerekmez. Sesle, bakışla hiç gösterilmeyen mekan anlatılabilir. Bir babanın
eşini dövdüğünde çocuğun bakışları veya mimikleri ile gösterdiği tepkilerle de
mekan çok rahat ifade edilebilir. Özellikle gözlerin bağlanarak kaçırılan veya
bir yerlere götürülen oyuncuların geçtikleri yerlere ilişkin sesleri dinleyerek
mekanın neresi olduğunu değerlendirmeleri de bu duruma örnek olabilir.
ÖYKÜ ENFORMASYONU
Anlatıda yapılan asıl şey bilgiyi düzenlemektir. Seyirciye
neyin ne kadar aktarılacağı, neyin gizlenip neyin aktarılacağı veya nelerin
sezdirileceği hususları önem arz eder.
Sınırlandırılmamış ve sınırlandırılmış anlatı tarzlarının da
seyirci için farklı etkileri vardır.
Sınırlandırılmamış
Anlatı
Karakterin bildiğinden fazlasını seyirci biliyor ise, yani
seyirci izlediği sahnelerle ana karakterin önüne geçerek ondan fazla bilgiye
sahip ise bu durumda sınırlandırılmamış bir anlatı vardır.
Sınırlandırılmamış anlatıda seyirci gerilir, daha çok tatmin
vardır. Seyirci burada sürpriz yaşar. Sürpriz tahmin edilebilirdir.
Hollywood sinemasında genellikle sınırlandırılmamış anlatı
tarzı tercih edilir.
Sınırlandırılmış
Anlatı
Karakterin bildiğinden fazlasını seyircinin de bilmediği,
yani seyirci izlediği sahnelerle ana karakterin önüne geçmediği, ondan fazla
bilgiye sahip olmadığı, her şeyi onunla öğrendiği bu durumlarda sınırlandırılmış
bir anlatı vardır.
Sınırlandırılmış anlatıda seyirci şok olur, daha çok merak
beklentisi artar. Seyirci burada şok yaşar. Şok tahmin edilebilir değildir. Şok
genellikle kısa metrajlı filmlerde kullanılır.
ÖYKÜ ENFORMASYONUNUN
DERİNLİĞİ
Nesnel ve öznel olmak üzere ikiye ayrılır.
Nesnel: Kamera yakın çekimi sahnede kişi olarak
bulunmakta olan bir oyuncunun bakış açısından değil, görünmeyen bir gözlemcinin
bakış açısından filme alır. Nesnel bir yakın çekim izleyiciyi
oyuncuya, nesneye ye da devinime yaklaştırır. 3. bir kişini gözü ile yapılan
çekidir. Objektif bir çekimdir ve nesnel bilgilendirme vardır. Çekimlerin
geneli nesnel çekimdir.
Omuz üzeri: Kamera, yakın çekimi karşıdaki oyuncunun
omzu üzerinden filme alır. Omuz üzeri yakın çekimleri, iki oyuncu karşılıklı
konuşma için yüzyüze durduğunda, genellikle uyuşumlu çiftler olarak filme
alınırlar. Amors ta denilen bu çekim enseden yapılan çekimdir ve bu da nesnel
çekimdir.
Hollywood sinemasında genellikle nesnel çekim tarzı tercih
edilir. Öznel kullanılır ama öznel çekim tarzı ile çekilen filmler iş
yapmadığından vazgeçilmiştir.
Öznel: Filme alınmakta olan kişi doğrudan
kameranın merceğine bakar. Bu uygulama ender olarak dramatik konulu filmlerde,
bir oyuncu ye da yorumcu gelişmekte olan öyküyü betimleyebilsin ya da
yorumlayabilsin diye yapılır. Kameranın bir insanın gözü ile bakması şeklindeki
çekim tarzıdır. Karakter ne görüyor ise seyirci onu görür.
Karakterin gördüğünü görüyor ise seyirci burada algısal öznellik vardır. Algısal
öznellik bakış açısı çekimi olarak ta isimlendirilir.
Karakterin hayal ettiğini görüyor ise seyirci burada zihinsel öznellik vardır. Ahlat ağacı
filminin son sahnesinde bu çekim vardır. Rüya görüyor ise karakter bu da
zihinsel öznelliktir.
Anlatıcı (Dış Ses)
Filmlerde bir anlatıcı olması pek tavsiye edilmeyen bir
yöntemdir. Bazen alakasız biri iken anlatıcı bazen filmdeki karakterlerden
biridir. İyi filmlerde de bu anlatıcı yoluna başvurulabilmektedir.
Bazen tekniğin yeterli olmaması, bazen zamanın az olması ve
bazen sadece tarz olması nedeni ile tercih edilebilir.
HAZIRLIK AŞAMASI
MİZANSEN
Filmin en önemli aşamasıdır. Birçok unsurla birlikte mizansen
bu aşamada belirlenir.
Mizansen bir tiyatro kavramıdır ve bir oyunu sahneye koymak
demektir. Sahnenin düzenlenmesi manasına gelir. Çerçeve içerisinde bulunan her
şey kontrol dâhilindedir, bu belgesel yapımlarda olmaz.
Belirlenen bu çerçevede bulunan her şeyin bir nedeni vardır, asla
tesadüflere yer bırakılmaz. Bu çerçeve içerisinde bulunan mizanseni ifade eder.
Mizansen İçinde
Bulunan Unsurlar
DEKOR
Sinemada sahneye konulan, filme alınan bir yapıtın konusunun
geçtiği yerin ve çağın özelliklerini belirleyen gereçlerin tümü ve bunların
sahnede düzenleniş biçimidir.
Dekor dikkati yönlendirir, seyircinin nereye akacağını
belirleyebilir.
Dekorun azlığı veya sadeliği oyuncuya olan dikkati artırır.
Dekor aktif kullanılarak oyuncunun mu yoksa dekorun mu ön plana çıkacağı
belirlenir.
Filmde görülen her küçük materyal dekor değildir. Onları bir
dekor kabul etmek için bir anlamı veya vazifesi olmalıdır.
Motif; aksesuarın devamlı görünür olması
durumunda bu artık motif haline döner. Yurttaş Kane filmindeki kızak, Leon
filmindeki saksı, Yüzüklerin Efendisi Filminde yüzük birer motiftir. Her filmde
bir motif olmak zorunda değildir.
Tiyatroda oyun oyuncuya dayanır, bu bakımdan dekor çok bir
şey ifade etmez. Buna karşın sinemada dekor ve dekorun parçaları büyük önem arz
eder.
Sinemada dekor ve dekorun devamı bir anlam ifade eder.
Hikayenin, anlatının öncesi veya sonrası için kullanabiliriz. Ölüm ile mumu
sönmesi ifade edilebilir.
Sinemada dekor tek başına bir anlam ifade ederken diğer sanat
dallarında sinema kadar etkili bir anlam ifade etmeyebilirler. Tiyatrodaki
dekorun ifade ettiği anlamdan ziyadesi ile sinemada işlev ve mana içerir.
Dekor sadece eşya değildir, masa, sandalye, vazo, tablo
değildir sadece. Bir yol, ağaç, yıldız da dekor olabilir. Bunun kareye nasıl
gireceğine yönetmen karar verir. Bir manzara da dekor olarak kullanılabilir.
Var olan görüntüler de dekor olarak kullanılabilir, örneğin İtalyan yeni
gerçekçiliğindeki Roma, Açık Şehir filmi gibi.
KOSTÜM VE MAKYAJ
Dekor, kostüm ve makyajdan sanat yönetmeni sorumludur.
Otantik; gerçeğe, aslına uygun olan demektir.
Sanat yönetmeni kostümle ilgili otantikliği bilmek ve yakalamak zorundadır.
Dönem filmlerinde otantiklik çok önemlidir. Filmin çekildiği
tarih ile uyumlu olması gerekir.
Otantiklik bir kural değildir, stilize edilebilir. Kendi
anlamı koyulabilir. Sultan Süleyman isimli dizideki dönemsel kıyafetler birebir
uymasa da stilize edilerek uyumsallaştırılmışlardır.
Kostümde renkler de çok önem arz eder. Bir sahnede konu silik
gösterilmek istendiğinde daha benzer ve yakın renkler tercih edilir. Veya konu,
karakter ön plana çıkarılmak istenildiğinde tezat renkler kullanılır. Renk
seçimleri bilinçlidir, tesadüfe bırakılmaz.
Kullanılan renkler seyircinin dikkatini yönlendirmede önemli
bir araçtır.
Makyajda erkek veya kadın ayrımı yoktur. Göz ve kaşlar
oyunculuk açısından önem arz eder ve buralara uygulanacak makyaj da önemlidir.
IŞIK
Mizanseni oluşturan unsurlar arasında
bir hiyerarşi olduğu kabul edilirse kuşkusuz en üstte yer alan kavramdır. En
önemli husus ışıktır.
Yoğun ışık daha pozitif etki verirken
daha az ışık ortama kasvet katabilir. Film türleri arasında özellikle ışığın
sınırlı ve özel kullanımı bakımından ışık çok önemlidir.
Işıkla oyuncunun yüz ifadeleriyle de
oynanmaktadır.
OYUNCULUK
Herkes oyuncu olabilir filde; bir
hayvan, bir çizgi film kahramanı, bir insan gibi.
Normal seyirci yönetmene ait olan filmi
oyuncunun zanneder.
Hollywood 1910’lu yıllarda seyircinin
oyuncu bazlı filme gittiğini görünce Yıldız Oyuncu sistemini geliştirmiştir.
Magazin kavramı yıldızların parlamasını sağlamak için oluşturulmuştur. Amaç
tamamen ticaridir.
MİZANSENDE GERÇEKLİK
Mimesis; sanat doğayı taklit eder görüşüne
dayanmaktadır. İnsan düşünceleri ise gerçeğe sadakat yönlü hareket tarzı
benimser. Tam gerçeklik gerçeği bire bir yakalamak mümkün değildir, ancak
gerçeğe yakınlaşma çabası olmalıdır.
Gerçeğe yakınlaşma çabası mümkün olmakla birlikte gerçekliğe
aşırı sadakat yaratıcılığı mahdut hale getirecektir. Düşüncenin sınırlarını
belirleyecek ve taklitten öteye götüremeyecektir. Bu tamamen hayal dünyasında
beyhude gezinmek manasına da gelmemelidir.
Bir filmin stilini yani tarzını belirleyen unsurlar;
mizansen, sinematografi yani çekim, kurgu ve sestir.
Alman dışavurumculuğu stilistik bir akımdır. Çünkü mizansen
öğeler abartılı olarak diğer unsurlarla birlikte kullanılmıştır. Dr.
Caligari’nin Muayenehanesi 1919 dışavurumculuk için önemli bir filmdir.
John Ford’un bir filmindeki karede şimşek çakması mizansen
dışı gerçekleşmiştir.
Belgesel çekimlerinde de mizansen vardır. Çekimde kadraj
önemlidir. Biçimci filmlerde mizansen bakımından daha kökten bir müdahale
vardır. Biçimcilikte mizansen çok önemlidir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder