8 Kasım 2019 Cuma

SİNEMANIN TEMEL KAVRAMLARI



Genel Olarak

28 Aralık 1895 tarihinde Lumière Kardeşler tarafından Paris’te ilk toplu sinema gösterimi gerçekleştirilmiştir.
1907 yılında yani sinemanın icadından kısa sayılacak bir süre sonra İtalyan düşünür sinemanın 7. Sanat dalı olduğunu ileri sürmüştür. İlk aşamalarda kabul görmese de sinemanın bir sanat dalı olduğu artık kabul edilmektedir.
Her çekilen film sanat değildir. Ancak sanata dair genel kabul gören unsurları taşıyan filmler sanattır. Filmlerde yaratıcılık ve estetik çok önemlidir.
İlk sinema çekimleri Lumiere kardeşler tarafından gerçekleştirilmiştir ve O’nlar tarafından sinemaya tamamen ticari bir alan olarak bakılmıştır.
George Melies sinemayı tiyatral olarak geliştirmiş ve devamlılık kurgusunu icat etmiştir.
Sinema sanayi devrimi sonrası ortaya çıkan kentli orta sınıfın tercih ettiği bir eğlence sektörü haline gelmiştir.
Sinemanın anlatı tekniklerini geliştirenler her zaman ticari amaçlarla hareket etmişlerdir.
Ticari filmler seyircinin hazzına hitap ederken, sanatsal ağırlığı ve özelliği bulunan filmler de seyircinin filmle bilişsel ilişki kurması amaçlanır.
Ticari sinema sanat sinemasının doğmasına neden olmuştur.
Sanat sinemaları genellikle festivallerde gösterilirken ticari filmler ise sinema salonlarında gösterilirler.
Sinema bir endüstridir ve bu bakımdan bir iş planlaması ve iş bölümü vardır. Film üretimi tesadüflere bırakılamayacak nitelikte ekonomik bir büyüklüğe sahiptir.
Metin Erksan’ın 1965 yapımı Sevmek Zamanı isimli filmi Türkiye’nin en iyi filmi kabul edilmektedir.



SİNEMANIN DİĞER SANAT DALLARI İLE İLİŞKİSİ VE FARKLARI
1-  TEKNOLOJİ

Sinemanın teknoloji ile en önemli ilişkisi sinemanın doğumunun teknoloji ile gerçekleşmiş olmasıdır. Sinemanın en önemli gereçlerinden biri olan kurgu cihazı da teknolojiye dayanmaktadır.
Diğer sanat dallarından olan resim, müzik, tiyatro gibi alanlar teknolojiden önce de vardılar. Ve onlar ancak teknolojik gelişmelerden yararlandılar.
Sinemanın teknoloji ile ortaya çıkmasından sonra diğer sanat dalları gibi teknolojiden yararlanmayı ihmal etmemiştir.
Özellikle teknoloji ile; sesin 1927 yılında sinemaya girmesi, 1935 yılında ilk renkli filmin çekilmesi, dijital efekt kullanımı ve 3 boyutlu film yapımı teknolojiden sinemanın faydalanması bakımından önemli mihenk taşlarıdır. Yine bilgisayar teknolojilerinin de sinemaya başat bir karakter olarak katkısı çok büyüktür.
Sinema ilk çıktığı andan itibaren bir teknolojik icada bağlı olmuş, o icat teknolojiyle birlikte gelişip değiştikçe, sinema varlığını dönüştürmüştür.

2-  KOLEKTİFLİK

Birçok kimseyi veya nesneyi içine alan; "birçok kişi ve nesnenin bir araya gelmesi sonucu olan" ve "ortaklaşa" anlamlarına gelmektedir. Film yapım aşamalarında birden çok kişi farklı iş bölümlerinde çalışarak o filmin oluşumuna ortaklaşa katkı sağlarlar.
Senarist, yönetmen, set amiri, oyuncu, ışıkçı, kameraman gibi ayrı ayrı işleri gerçekleştirenlerin ortak bir ürünü olarak ortaya çıkar filmler.
Diğer sanat dallarında da muhakkak bir kolektif çalışma vardır ancak hiçbirinde olmazsa olmaz bir unsur olarak karşımıza çıkmaz. Mesela tiyatroya bakıldığında onda da bir kolektiflik vardır ama iş bölümü sistemi sinema kadar detaylı ve belki de elzem değildir.
Filmin hazırlanması bağlamındaki bakış açısı ile bir kolektiflik olduğu bu yönleri ile kabul görmekle birlikte, filmin nihayetinde yönetmenin bir eseri olarak ortaya konulmuş olması bakımından ise kolektif özellik göstermeyecektir.
Bu kıyaslamada bakış açısı çok önemlidir. Yönetmenin icra ettiği bir sanat olarak bakıldığında, kabul edildiğinde geriye kalan ve filmin yapılması aşamalarına yardım eden herkes bu sanatın oluşumunun zorunlu unsurları olarak kabul edilecektir. Bu kabul ise bu kişilere bir ressamın tuvali veya bir müzisyenin kemanı muamelesi yapmak manasına geleceğinden kabulü mümkün değildir. (şahsi kanaat)
Buraya kolektif kavramı için çok önemli bir hususu dahil etmekte mümkün olabilir. Sinema kuramcılarının Lumiere kardeşlerin 28 aralık 1895 tarihindeki ilk gösterimini milat kabul etmelerindeki bir önemli sebep te gösterimin toplu olarak seyirciye izlettirilmesi ide. Yani bu kolektiflik içerisinde seyircinin de bulunması gerektiği göz ardı edilemez bir gerçeklik olarak karşımıza çıkmaktadır. (şahsi kanaat)

3-  MALİYET

Film aşamalarında en baştan en sona birçok unsur bulunmaktadır. En basit işlemlerden en niteliklisine kadar bir maliyet söz konusudur. Oyuncunun alacağı paradan, senarist ve yönetmenin alacağı paraya, mizansen için yapılacak harcamalara, ışık, kamera, kurgu için gerekli bütçeler düşünüldüğünde, bu bakımdan bir filmin çekilmesi için harcanacak para diğer sanat dallarına kıyasla çok maliyetli olmaktadır.

4-  KAPSAYICILIK (İhata)

Sinema diğer sanat dallarına göre yeni olsa da onların hepsini içinde barındırma vasfını haizdir.
Fotoğraf; sinemanın atası kabul edilir. Fotoğraf makinasının keşfinden sonra teknolojinin gelişmesi ile bu makine sinematografa dönüşerek sinemanın doğumunu sağlamıştır. 24 tane fotoğraf karesinin hareketlilik kazanmış hali ile sinema meydana gelmiştir. Bu sebeple sinemanın içerisinde fotoğrafın olması en doğal durumdur.
Tiyatro; birçok yönü ile sinemaya kaynak olmuştur. Özellikle mizansen içindeki unsurlar, oyunculuk, dekor bu bağlamda sinemaya birebir yansımıştır.
Yapısal benzerlikleri nedeniyle tiyatro ve sinema, birbirlerini diğer sanatlardan daha fazla etkilerler
Tiyatroda seyircinin oyunu önde veya arkada izlemesi çok fark yaratabilmektedir. Oyuncunun mimikleri çok önem arz eder ve arkadaki seyircinin bunu görmesi daha zor olabilir ama sinemada seyircinin nerede oturduğu önemli değildir. Çünkü yönetmen oyuncunun yüz ifadesini vermek istiyorsa yapacağı çekim ile bunu yakınlaştıracak ve hiçbir seyircinin bunu kaçırmamasını sağlayacaktır.
Sinemada oyuncu seyirci ile etkileşim kuramazken tiyatronun canlı olması ile oyuncu seyirci ile etkileşim kurabilmektedir. Bu da tiyatronun sinemaya göre avantajıdır.
Bir oyunu istediğimiz kadarıyla izleriz, bir filmi ise yönetmenin bizden görmemizi istediği kadarıyla izleriz. Hatta filmde daha da fazlasını görme potansiyelimiz vardır.
Sinema sahne gerçekçiliğinin zirvede olduğu bir dönemde ortaya çıktı. Ve tam da resim ve roman sinemanın karşısında mimesisi terk ederken, tiyatro da aynı yönde ilerledi.
Sinemadaki gelişmeler tiyatroda da hareketliliğe sebebiyet vermiştir. Hem Bertolt Brecht hem de Antonin Artaud iki kuramcı yeni fikirlerle sinema karşısında tiyatroyu mimesisten kurtararak geliştirmişlerdir.
Sinemanın doğumundan sonra gelişmesi birçok ülkede tiyatrocular vasıtası ile sağlanmıştır.
Bu açıklamalara göre tiyatro çok etkili şekilde sinema tarafından kapsanan bir sanat dalı niteliğindedir.
Müzik; hiç şüphesi gerek sessiz sinema dönemi ve gerekse 1927 yılından sonra sesli filmlerin ortaya çıkması ile sinemanın içinde hep var olmuştur ve hep te var olacaktır.
Resim, mimari gibi sanat dalları da hiç kuşkusuz estetik kavramı dahilinde sinemanın içinde vardır ve çok aktif şekilde kullanılmaktadır. Sinema resimsel sanatların canlı, kesin görsel potansiyeline sahiptir ve sinemada büyük bir anlatı kapasitesi mevcuttur.
Gölge oyunu; sinemanın en ilkel hali olarak kabul edilmektedir. Uzak doğu kökenli olduğu değerlendirilen bu sanat dalının Türkiye’deki yansımasından bir tanesi Hacivat-Karagöz karakterleridir ve bu karakterler sinemaya farklı bağlamları ile yansıtılmıştır. İçiçeliği şüphesiz devam etmektedir.
Heykel; özellikle form olarak önemlidir. Işığın kullanımı bakımından sinemaya katkısı tartışılmazdır.
Edebiyat; en köklü sanat dallarından biridir ve sinemanın ilk yıllarından itibaren spesifik olarak roman özellikle uyarlama konusunda filmlere kaynak olmuştur. Sinema var olduğu müddetçe edebiyattan uzak kalması düşünülemez.

***
* Tüm televizyonların renk skalaları farklıdır. Belirli renkler ağırlık gösterir. Tüm filmler renk skalasından geçer ve renkler düzeltilir.
* Seslerin hepsi farklıdır. Çekimlerden sonsa ses uzmanları tarafından sesler düzeltilir.
* 35 mm görüntü (analog) 4K görüntüden daha iyidir. 35 mm görüntüler kimyasallar ile iyileştirilir.
* 1920 yıllarından bu güne sinemanın yapım şekli değişmemiştir. Aynı kural, yöntem ve biçimlerle filmler yapılmaya devam edilmektedir.

FİLM YAPIM AŞAMALARI

Film çekim kabaca şu aşamalardan oluşur:
Senaryo - Anlatı
Bütçe - Finansman
Hazırlık Aşaması
- mizansen
- kostüm
- dekor
- ışık
- kameraman
- set amiri
- oyuncu
- mekan
- çekim takvimi
- masraflar

Çekim Aşaması (Sinematografi)
Kurgu (Birleştirme - Prodüksiyon)
Dağıtım ve Gösterim

Bu film aşamaları büyük ölçekli film şirketleri tarafından gerçekleştirilir. Bağımsız daha küçük ölçekli film şirketlerinin yaptıkları filmlerde vardır ama genellikle bu filmler festivallerde gösterilir. Bazen de sinema salonlarında gösterilirler.
1930 – 1960 yılları arası Hollywood sinemasının altın çağıdır, en çok paranın kazanıldığı dönemdir.
Dünyada 7 büyük film şirketi sinema endüstrisine hakimdir. Bunlar:
- The Weinstein Company (TWC)
- Lionsgate
- Paramount
- Universal
- Sony/Columbia Pictures
- Warner Bros.
- Buena Vista
- MGM
- Fox
- Disney

Autour yönetmen; hem senaryoyu yazan ve hem de filmi yöneten kişi için kullanılır. Yönetmen biçim yaratmaktadır. Filme bakıldığında bu filmin yönetmeni odur denilebiliyor ise burada bir autour yönetmen olduğu kabul edilir.

ANLATI (OLAY ÖRGÜSÜ)

Anlatı sıklıkla öyküyle aynı anlamda kullanılmakta, fakat aslında öykünün ayrıntılarının nasıl yapılandırıldığı, öykünün nasıl iletişim kurduğu ve izleyici için nasıl anlamlı hale geldiği ile ilgilidir, yani öykü ile olay örgüsü aynı değildir.
Öykü filmde ne anlatıldığını ifade ederken, olay örgüsü (söylem) bu öykünün nasıl anlatıldığını belirtmektedir.
Anlatı mantıksal olarak birbiriyle bağlantılı, zaman içinde gerçekleşen ve tutarlı bir konuyla bütün haline gelen iki ya da daha fazla olayın (veya bir durum ve olayın) nakledilmesidir.
Diegetic; filmdeki karakterlerin de seyircinin de farkında olduğu şeyin farkında olması durumudur. Bir gece kulübünde caz müzik yapan adamların görüntüsü eşliğinde müziğin sesi geliyorsa bu diegetic bir sahnedir. fakat müziğin çıkış noktası belirtilmeden, iki sevgili tam öpüşürken gelen gaipten müzik sesi duyulursa bu non-diegetic'dir. Önemi vurgulanmak istenen bir objeye kameranın kendiliğinden yavaşça yaklaşması, non-diegetic bir kamera hareketidir. Film müzikleri non-diegetictir.


Klasik Hollywood Anlatısının Temel Özellikleri

1. Bu anlatı anlayışı aksiyonun her şeyden önce nedensel failler olarak bireysel karakterlerden ortaya çıkacağı varsayımına dayanmaktadır. Doğal nedenler (seller, depremler) ya da toplumsal nedenler (kurumlar, savaşlar, ekonomik krizler) aksiyonu etkileyebilir, ancak anlatı, merkezine kişisel psikolojik nedenleri alır; kararlar, tercihler ve karakterin özellikleri önemlidir.
2. Anlatıyı ilerletme işlevi gören en önemli özellik karakterlerin istekleri ve arzularıdır. Arzu ya da istek bir hedefi oluşturur ve anlatının ilerlemesi ve gelişmesi bu hedefe ulaşmayı içerir. Karakterin bir takım fiziksel ve kişisel özellikleri vardır. Güçlü bir motivasyona ihtiyacı vardır. Karakterin bir hedefi, amacı arzusu vardır. Bazen başlarda amaca ulaşmak için bir arzusu olsa da sonradan bu amaç hasıl olacaktır. Hollywood sineması karakter merkezlidir yoksa konu merkezli değildir. Meydana gelecek değişimler kişilerle ilgili değil olaylarla ilgilidir.

        Rus sinemasında olaylar toplum üzerinden yürür, karakter önemsizdir.

3. Ana karakterin hedefine ulaşmasını engelleyen bir karşı güç bulunur. Kahraman kendisininkine zıt özellikleri ve hedefleri olan bir karakterle karşılaşır. Bu engelleri aşmak ve çabalamak en önemli özelliklerdendir.
4. Klasik Hollywood anlatısında ağırlıklı olarak psikolojik nedenlerden çıkan aksiyonlar zinciri diğer anlatı olaylarını harekete geçirme eğilimi taşır. Zaman çoğu kez neden-sonuç zincirine tabi kılınır. Olay örgüsü öykünün zaman dizinini neden-sonuç zincirinin en çarpıcı biçimde sunacak şekilde düzenler.
5. Klasik Hollywood sinemasında anlatı çeşitli seçenekler kullanır, ancak nesnel olmaya yönelik güçlü bir eğilim vardır. Anlatı, temel olarak nesnel bir anlatı gerçekliğini sunar.
6. Klasik Hollywood anlatısı oldukça sınırlanmamış bir anlatı sunma eğilimindedir. Tek bir karakteri takip etsek bile, karakterin görmediği, duymadığı ya da bilmediği şeylere erişmemizi sağlayan bölümler bulunmaktadır.
7. Son olarak, klasik anlatı filmlerinin çoğu sonunda güçlü bir final sunarlar. Bu anlatı yapısına sahip filmler finalde kendi nedensel zincirlerini tamamlamaya çalışırlar. Genellikle her karakterin kaderini öğreniriz, her gizem açıklığa kavuşur ve her çatışma sonuca bağlanır. Filmin sonunda ne oldu diye sormak mümkün değildir. Her zaman seyircinin eklentisi karşılanmaz lakin final güçlü ve etkilidir.

Karakterlerden iyi olan net iyi ve kötü olan net kötüdür. Ayrım nettir ve seyirci bunu ayırmakta zorlanmaz.
Hollywood sinemasında seyircinin haz alması asıl amaçtır. Seyircinin beklentileri tatmin edildiği ölçüde seyirci karakterle özleşir filmin içine girer. Sanatsal nitelikli filmlerde ise bir ayrışma, başkalaşma, yabancılaşma söz konusudur.

Sahne; belirli bir mekanda geçen çekimlerdir.
Plan; her kameranın çekimi ile ilgili durumdur.
Sekans; birbirine anlamsal ve nedensel olarak bağlı olan sahnelerin birleşmesidir.
Montage scene; uzun bir dönemde geçen film hikayesinin kısa ve hızlı sekanslarla verilmesidir. Bu bir gece olabileceği gibi bir ömür de olabilir.
Elips; zamansal eksiltme yöntemidir. Filmde her şey gösterilemez ve bu nedenle sıçramalar mümkündür. Her filmde kullanılır.

Geleneksel Anlatı (Klasik) Sinemasının olay örgüsü düzeyinde dayandığı en eski uylaşım, Aristoteles’in Poetikası’nda kurallarını tanımladığı iki bin yıllık geçmişi olan klasik dramatik yapıdır. Bu anlatı yapısı aynı anlamda farkı ifadelerle belirtilebilir:

* Serim – Düğüm – Çözüm
* Giriş – Gelişme – Sonuç
* 1. Akt – 2. Akt – 3. Akt

Bu klasik anlatıda genel olarak şu yol izlenir:
1. Denge durumu (bu durum iyi, kötü ya da nötr olabilir).
2. Bir olay dengeyi bozar, farklılaştır (karakter ya da eylem).
3. Kahraman dengenin bozulduğunu fark eder.
4. Kahraman bozulan dengeyi yerine getirmeye uğraşır.

Girişten sonra bir çatışma vardır. Bu içsel veya dışsal olabilir. Bu üçlü anlatı yapısı tüm türlere uyarlanabilir. Hollywood tarafından gerçekleştirilen film faaliyetleri ticari nitelik taşıdığından bu üçlü yapıyı tüm türlere uyarlar.

1. Aktta hazırlık sahneleri yer alır. Ana karakter en önemli ve öne çıkan özellikleri ile tanıtılır. İlk 30 sahne genel olarak giriş bölümüdür.

Karakterin başına gen olayla film gelişir ve 2. Akta geçilmiş olur. Bazen de film daha farlı başlayabilir. Önemli bir bilgi veya durum değişikliği ile çatışma başlar, bu bazen başta da gerçekleşebilir. Hedefe giderken karşılaşılacak olan sahneler genellikle 30-90 arası climax sahnelerdir.

Son aktta da çözüm gerçekleşir ve etkili bir som ile film nihayete erer. Burada da genellikle 90-120 sahneler yer alır.

Ana akım anlatı bu sistem üzerinden hareket eder. Sanat sinemaları da ana akım içerisinde yer alır. Ama sürrealist olarak ifade edilen sinema akımı bu ana akım içerisinde değildir. Sürrealist, video art, deneysel filmler bu anlatı yapısına sahip değildir.

Anlatı; mizansen, sanat ve kurgudan oluşur ve bu stili belirler. Alman dışavurumculuğunda abartılı oyunculuk, dekor, ışık vardır. Stilist bir akımdır.

Hollywood, anlatı yapısını inşa etmiştir. Diğer anlatılar bu ana anlatım yapısının yorumundan ibarettir.

Japon yönetmen Yasujiro Ozu  ve Avusturalya’lı yönetmen Michael Haneke bu film yapısından uzak filmler çekmişlerdir.

Zaman ve Mekan

Zamansal bir düzlem vardır. Zamanla oynamak anlatıyı inşa ederken önemlidir. Son 30 yılda sinema dünyasında zamanla çok oynanmıştır.
Zaman 3 kısımda incelenebilir.
- Öykü süresi
- Olay örgüsü süresi
- Ekran süresi
Genelde bir eylem bir sahnede gösterilir. Bazen aksiyon veya başka tür filmlerde aynı sahne birden fazla gösterilebilir.
Quentin Jerome Tarantino’nun Jackie Brown isimli filminde bir olay örgüsü 3 farklı kişinin gözünden anlatılmaktadır.
Zamansal sıklık konusunda tek bir olayın 4 ayrı gözle anlatılması örnek olabilir.
Sinemada mekan kavramı uza ile ifade edilir. Uzam uzayda kaplanan yeri ifade eder.
Mekan iç mekan ve dış mekan şeklinde daraltılabilir.
Senaryo dahilinde sınıf bir dekordur, mekan değildir.
Mekan sadece çerçeveye dahil olan, o çerçevede gösterilen yer değildir. Örneğin bir trafik kazası sesi duyulduğunda bu bize mekanı işaret eder. İllaki kazanın gerçekleştiği yerin gösterilmesi gerekmez. Sesle, bakışla hiç gösterilmeyen mekan anlatılabilir. Bir babanın eşini dövdüğünde çocuğun bakışları veya mimikleri ile gösterdiği tepkilerle de mekan çok rahat ifade edilebilir. Özellikle gözlerin bağlanarak kaçırılan veya bir yerlere götürülen oyuncuların geçtikleri yerlere ilişkin sesleri dinleyerek mekanın neresi olduğunu değerlendirmeleri de bu duruma örnek olabilir.

ÖYKÜ ENFORMASYONU

Anlatıda yapılan asıl şey bilgiyi düzenlemektir. Seyirciye neyin ne kadar aktarılacağı, neyin gizlenip neyin aktarılacağı veya nelerin sezdirileceği hususları önem arz eder.
Sınırlandırılmamış ve sınırlandırılmış anlatı tarzlarının da seyirci için farklı etkileri vardır.

Sınırlandırılmamış Anlatı

Karakterin bildiğinden fazlasını seyirci biliyor ise, yani seyirci izlediği sahnelerle ana karakterin önüne geçerek ondan fazla bilgiye sahip ise bu durumda sınırlandırılmamış bir anlatı vardır.

Sınırlandırılmamış anlatıda seyirci gerilir, daha çok tatmin vardır. Seyirci burada sürpriz yaşar. Sürpriz tahmin edilebilirdir.

Hollywood sinemasında genellikle sınırlandırılmamış anlatı tarzı tercih edilir.

Sınırlandırılmış Anlatı

Karakterin bildiğinden fazlasını seyircinin de bilmediği, yani seyirci izlediği sahnelerle ana karakterin önüne geçmediği, ondan fazla bilgiye sahip olmadığı, her şeyi onunla öğrendiği bu durumlarda sınırlandırılmış bir anlatı vardır.

Sınırlandırılmış anlatıda seyirci şok olur, daha çok merak beklentisi artar. Seyirci burada şok yaşar. Şok tahmin edilebilir değildir. Şok genellikle kısa metrajlı filmlerde kullanılır.

ÖYKÜ ENFORMASYONUNUN DERİNLİĞİ

Nesnel ve öznel olmak üzere ikiye ayrılır.

Nesnel: Kamera yakın çekimi sahnede kişi olarak bulunmakta olan bir oyuncunun bakış açısından değil, görünmeyen bir gözlemcinin bakış   açısından filme alır. Nesnel bir yakın çekim izleyiciyi oyuncuya, nesneye ye da devinime yaklaştırır. 3. bir kişini gözü ile yapılan çekidir. Objektif bir çekimdir ve nesnel bilgilendirme vardır. Çekimlerin geneli nesnel çekimdir.
Omuz üzeri: Kamera, yakın çekimi karşıdaki oyuncunun omzu üzerinden filme alır. Omuz üzeri yakın çekimleri, iki oyuncu karşılıklı konuşma için yüzyüze durduğunda, genellikle uyuşumlu çiftler olarak filme alınırlar. Amors ta denilen bu çekim enseden yapılan çekimdir ve bu da nesnel çekimdir.
Hollywood sinemasında genellikle nesnel çekim tarzı tercih edilir. Öznel kullanılır ama öznel çekim tarzı ile çekilen filmler iş yapmadığından vazgeçilmiştir.

Öznel: Filme alınmakta olan kişi doğrudan kameranın merceğine bakar. Bu uygulama ender olarak dramatik konulu filmlerde, bir oyuncu ye da yorumcu gelişmekte olan öyküyü betimleyebilsin ya da yorumlayabilsin diye yapılır. Kameranın bir insanın gözü ile bakması şeklindeki çekim tarzıdır. Karakter ne görüyor ise seyirci onu görür.

Karakterin gördüğünü görüyor ise seyirci burada algısal öznellik vardır. Algısal öznellik bakış açısı çekimi olarak ta isimlendirilir.

Karakterin hayal ettiğini görüyor ise seyirci burada zihinsel öznellik vardır. Ahlat ağacı filminin son sahnesinde bu çekim vardır. Rüya görüyor ise karakter bu da zihinsel öznelliktir.


Anlatıcı (Dış Ses)

Filmlerde bir anlatıcı olması pek tavsiye edilmeyen bir yöntemdir. Bazen alakasız biri iken anlatıcı bazen filmdeki karakterlerden biridir. İyi filmlerde de bu anlatıcı yoluna başvurulabilmektedir.
Bazen tekniğin yeterli olmaması, bazen zamanın az olması ve bazen sadece tarz olması nedeni ile tercih edilebilir.

HAZIRLIK AŞAMASI

MİZANSEN

Filmin en önemli aşamasıdır. Birçok unsurla birlikte mizansen bu aşamada belirlenir.
Mizansen bir tiyatro kavramıdır ve bir oyunu sahneye koymak demektir. Sahnenin düzenlenmesi manasına gelir. Çerçeve içerisinde bulunan her şey kontrol dâhilindedir, bu belgesel yapımlarda olmaz.
Belirlenen bu çerçevede bulunan her şeyin bir nedeni vardır, asla tesadüflere yer bırakılmaz. Bu çerçeve içerisinde bulunan mizanseni ifade eder.

Mizansen İçinde Bulunan Unsurlar

        DEKOR

Sinemada sahneye konulan, filme alınan bir yapıtın konusunun geçtiği yerin ve çağın özelliklerini belirleyen gereçlerin tümü ve bunların sahnede düzenleniş biçimidir.
Dekor dikkati yönlendirir, seyircinin nereye akacağını belirleyebilir.
Dekorun azlığı veya sadeliği oyuncuya olan dikkati artırır. Dekor aktif kullanılarak oyuncunun mu yoksa dekorun mu ön plana çıkacağı belirlenir.
Filmde görülen her küçük materyal dekor değildir. Onları bir dekor kabul etmek için bir anlamı veya vazifesi olmalıdır.
Motif; aksesuarın devamlı görünür olması durumunda bu artık motif haline döner. Yurttaş Kane filmindeki kızak, Leon filmindeki saksı, Yüzüklerin Efendisi Filminde yüzük birer motiftir. Her filmde bir motif olmak zorunda değildir.
Tiyatroda oyun oyuncuya dayanır, bu bakımdan dekor çok bir şey ifade etmez. Buna karşın sinemada dekor ve dekorun parçaları büyük önem arz eder.
Sinemada dekor ve dekorun devamı bir anlam ifade eder. Hikayenin, anlatının öncesi veya sonrası için kullanabiliriz. Ölüm ile mumu sönmesi ifade edilebilir.
Sinemada dekor tek başına bir anlam ifade ederken diğer sanat dallarında sinema kadar etkili bir anlam ifade etmeyebilirler. Tiyatrodaki dekorun ifade ettiği anlamdan ziyadesi ile sinemada işlev ve mana içerir.
Dekor sadece eşya değildir, masa, sandalye, vazo, tablo değildir sadece. Bir yol, ağaç, yıldız da dekor olabilir. Bunun kareye nasıl gireceğine yönetmen karar verir. Bir manzara da dekor olarak kullanılabilir. Var olan görüntüler de dekor olarak kullanılabilir, örneğin İtalyan yeni gerçekçiliğindeki Roma, Açık Şehir filmi gibi.

KOSTÜM VE MAKYAJ

Dekor, kostüm ve makyajdan sanat yönetmeni sorumludur.
Otantik; gerçeğe, aslına uygun olan demektir. Sanat yönetmeni kostümle ilgili otantikliği bilmek ve yakalamak zorundadır.
Dönem filmlerinde otantiklik çok önemlidir. Filmin çekildiği tarih ile uyumlu olması gerekir.
Otantiklik bir kural değildir, stilize edilebilir. Kendi anlamı koyulabilir. Sultan Süleyman isimli dizideki dönemsel kıyafetler birebir uymasa da stilize edilerek uyumsallaştırılmışlardır.
Kostümde renkler de çok önem arz eder. Bir sahnede konu silik gösterilmek istendiğinde daha benzer ve yakın renkler tercih edilir. Veya konu, karakter ön plana çıkarılmak istenildiğinde tezat renkler kullanılır. Renk seçimleri bilinçlidir, tesadüfe bırakılmaz.
Kullanılan renkler seyircinin dikkatini yönlendirmede önemli bir araçtır.
Makyajda erkek veya kadın ayrımı yoktur. Göz ve kaşlar oyunculuk açısından önem arz eder ve buralara uygulanacak makyaj da önemlidir.

IŞIK

        Mizanseni oluşturan unsurlar arasında bir hiyerarşi olduğu kabul edilirse kuşkusuz en üstte yer alan kavramdır. En önemli husus ışıktır.
        Yoğun ışık daha pozitif etki verirken daha az ışık ortama kasvet katabilir. Film türleri arasında özellikle ışığın sınırlı ve özel kullanımı bakımından ışık çok önemlidir.
        Işıkla oyuncunun yüz ifadeleriyle de oynanmaktadır.

        OYUNCULUK

        Herkes oyuncu olabilir filde; bir hayvan, bir çizgi film kahramanı, bir insan gibi.
        Normal seyirci yönetmene ait olan filmi oyuncunun zanneder.
        Hollywood 1910’lu yıllarda seyircinin oyuncu bazlı filme gittiğini görünce Yıldız Oyuncu sistemini geliştirmiştir. Magazin kavramı yıldızların parlamasını sağlamak için oluşturulmuştur. Amaç tamamen ticaridir.

MİZANSENDE GERÇEKLİK

Mimesis; sanat doğayı taklit eder görüşüne dayanmaktadır. İnsan düşünceleri ise gerçeğe sadakat yönlü hareket tarzı benimser. Tam gerçeklik gerçeği bire bir yakalamak mümkün değildir, ancak gerçeğe yakınlaşma çabası olmalıdır. 
Gerçeğe yakınlaşma çabası mümkün olmakla birlikte gerçekliğe aşırı sadakat yaratıcılığı mahdut hale getirecektir. Düşüncenin sınırlarını belirleyecek ve taklitten öteye götüremeyecektir. Bu tamamen hayal dünyasında beyhude gezinmek manasına da gelmemelidir.
Bir filmin stilini yani tarzını belirleyen unsurlar; mizansen, sinematografi yani çekim, kurgu ve sestir.
Alman dışavurumculuğu stilistik bir akımdır. Çünkü mizansen öğeler abartılı olarak diğer unsurlarla birlikte kullanılmıştır. Dr. Caligari’nin Muayenehanesi 1919 dışavurumculuk için önemli bir filmdir.
John Ford’un bir filmindeki karede şimşek çakması mizansen dışı gerçekleşmiştir.
Belgesel çekimlerinde de mizansen vardır. Çekimde kadraj önemlidir. Biçimci filmlerde mizansen bakımından daha kökten bir müdahale vardır. Biçimcilikte mizansen çok önemlidir.





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder