“Bir Millet
Uyanıyor” ve “Aysel,
Bataklı Damın Kızı” filmlerinin Muhsin Ertuğrul ve tiyatrocular dönemi
bakımından ortak ve farklı yönleri ile özellikleri konularında
değerlendirilmesi yapılmadan önce her iki filmin anlatı yapısı, sinematografisi
ve taşıdığı özellikleri her filmin ayrı ayrı konusu ile birlikte sunulmaya
çalışılacaktır.
“Bir
Millet Uyanıyor” Filminin Anlatı,
Sinematografi Ve Dönemsel Özellikleri Bağlamında Değerlendirilmesi
1932 yılında
Nizamettin Nazif Tepedelenlioğlu’nun senaryosundan uyarlanan, yönetmen yardımcılığını
Nazım Hikmet’in yaptığı dönemin özelliklerini yansıtan özel bir filmdir. Kuvayımilliyeci subay Yüzbaşı Davud ve onun emir
eri Onbaşı Tilki’nin İstanbul’un işgali sırasında işbirlikçi Said Molla ve
Padişah’ın yaveri Feridun’a karşı verdikleri kahramanlık mücadelesi
işlenmektedir.
Filmdeki dramatik
yapı klasik anlatı tarzı ile genel olarak uyumludur.
Filmdeki
anlatı kurgusunda sorunlar bulunmaktadır. Filmin başından sonuna kadar sahneler
arasında ve film bütünlüğü açısından anlatım bütünlüğü tam olarak
sağlanamamıştır. Film âdete seyirci zaten konuyu biliyor şeklinde ele alınmış
ve çekilmiştir. Kurguda devamlılık vardır ama görsel ve anlatısal kurgu
konusunda zayıflık mevcuttur.
Anadolu’da
bulunan Kuvayımilliye mensup Yüzbaşı Davut ve emir eri Tilki yanındakilerle,
önce Cephaneliğini basarak cephaneleri Kuvayımilliye mal eden birliğe
katılırlar, sonra da İstanbul’da görevlendirilirler. Kadınlara saldıran işgal
kuvvetleri mensuplarıyla ilgili olaylarda, gizli bir el olumlu rol oynamakta;
bunalan vatandaşlara ve Milliscilere yardım etmektedir. Bu yardım eden kişinin
daha sonra Yahya Kaptan olduğu ortaya çıkmaktadır.
Filmde
okuldan çıkan öğretmen Nesrin'i Feridun görür ve ısrar ederek kız kardeşi
Cavide'nin de bulunduğu evlerinde çaya alıkoyar. Bu sahnede okuldan çıkan
çocuklar arasında özellikle kız çocuklarının da olması eğitimde eşitliğin ve
özellikle kadınların topluma sosyal olarak kazandırma faaliyetleri bağlamında dönem
için ilerici bir ideoloji içerdiği değerlendirilebilir.
Said Molla
filmde yabancı güçlerle işbirliği yapan karakterdir. Peki gerçek Said Molla
kimdir diye bakıldığında, Said Molla ile ilgili belgelere ve kayıtlara geçmiş
olan bilgilerde: “Said Molla Osmanlı devlet adamı, Şûra-i
Devlet üyesi, Adalet Bakanlığı Müsteşarı ve İngiliz ajanıdır” şeklinde geçmektedir. Cumhuriyet’in
kurulmasından önce kurulan cemiyetlerden birisi olan “İngiliz Muhipleri
Cemiyeti” kurucusudur. İngiliz ajanı olan bu şahıs, çeşitli şekillerde halkı
veya hükümet yetkililerini İngiliz sevgisi ile aşılamaya çalışan bir İngiliz
muhibbidir. Said Molla ile alâkalı tarihî kaynaklarda pek çok ifadeler
bulunmaktadır. O dönemde Mister Frew isimli rahiple olan yazışmaları, meclis
yetkililerine attığı telgraf ve mektupları, bizzat Nutuk’ta ve Millet
Meclisindeki konuşmalarında da ilân edildiği üzere, tarihe “vatan haini” olarak
geçmiş bir şahıstır.
Sait
Molla filmde dini bir lider olarak ele alınmıştır. Dini liderler Osmanlıdan ve
hatta Selçukludan günümüze kadar insanları etki alanı alıp onları yönlendirme
gücüne sahip kişilerdir. Sırf bunun kötüye kullanılacak bir vasfı olduğunu
söylemek mümkün değildir. Ve hatta birçok zaman olumlu yönleri ile tarihte
ortaya çıkmıştır da. Lakin Osmanlının son dönemleri ve Türkiye Cumhuriyeti’ni
ilk dönemlerinde bir kısım dini liderler veya bu görünümde olanlar insanları
dini duygularını istismarı bazen başkaları için kendi gayeleri adına araç veya amaç
edinmişlerdir.
Filmin
ele alındığı dönem itibari ile bu bilinmeyen bir gerçek değildi ve Sait Molla’nın
bu filmde menfaati uğruna insanların dini duygularını kullanan bir rolü gerçek
hali ile temsil ettiği aşikardır. Bu gerçekliğin üzerinde durulması dönemin
bazı gerçeklerine işaret etmektedir. Filmin geçtiği zaman diliminden sekiz yıl
sonra (1928) ‘devletin dininin İslam olduğu’ ibaresi anayasadan çıkarılmış yine
filmin gösterim tarihinden (1932) beş yıl sonra da ‘laiklik’ ilkesinin 1937
tarihinde Anayasa’ya girmesi de bu bakımdan üzerinde durulmayı hak eden bir
özellik olduğu yadsınamaz.
Filmde
yabancı güçler, milli kimliğin ötekisi olarak Türk olmayan tüm özellikleri
içlerinde barındırmaktadırlar. Bunun sonucunda da öldürülürler. Bir Millet
Uyanıyor filminde işgal kuvvetlerinden bir askerin şarkı söylediği gerekçesiyle
bir çocuğu önce dövüp sonra öldürmesinin intikamı Yahya Kaptan tarafından
alınır. Yine Yahya Kaptan, başı kapalı kadınlara saldıran İngiliz askerlerini
de öldürür. O dönem itibari ile ülkenin kurtulması amacıyla Türkçülük İslamcılık,
Batıcılık ve Osmanlıcılık gibi yeni birçok fikir ortaya çıkmıştır. Filmin bu
yönü ile Türkçülük yerine Osmanlılık vurgusu yaptığı değerlendirilebilirse de
bir bütün olarak filmin Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluş felsefesi olan Türkçülük
idealine sahip olduğu söylenebilir.
Adapazarı’nda Millicilerin kurşuna dizilmek üzere,
müfreze ile kışlada karanlık bir pasaj dan gün ışığına çıkışlarını gösteren
sahne iyi bir açı ve hareketle çekilmiştir. Davut dışında ötekilerin gözleri
bağlı olarak sağlam adımlarla yürümeleri olası olmasa da bu şekilde
gösterilmiştir. Davut ve arkadaşları kurşuna dizilirlerken “Yaşasın İstiklal”
diye bağırırlar. Bunu duyan görevli müfreze de onlara katılır. Ve ateş etmekten
vazgeçerler.
Muhsin
Ertuğrul’un sinema eğitim ve çalışmaları kapsamında gittiği ülkelerden biri de
Rusya’dır. (1925-1928) Özellikle Rusya'daki deneyimlerini ve etkilendiği kimi
filmlerin sahnelerini aynen kullanmakta bir sakınca görmemiştir. Bu filmde,
vatanseverlerin kurşuna dizilmesi sahnesi esinlenerek yapılmıştır. Her iki
filmde de bir taraf kurşuna dizilmiş olanlara ateş etmekten vazgeçerler ve
olayların seyri değişir.
Filmin
sonunda büyük taarruz ile ilgili belgeseller gösterilir bununla İzmir'in
alınışı ile zaferin kesinleştiği vurgulanmaktadır.
Savaş
ile anıların çok taze, savaşa katılanların henüz hayatta ve hükümetin ve
ordunun bu tarz filmlere destek olduğu, Atatürk’ün bizzat kurtuluş filmi
çekenlere görüntü verdiği, savaş meydanlarının savaş yıllarındaki özelliklerini
koruduğu yıllarda çekilmiş bir filmdir ve milli duygular hamasi nitelikli
sözlerle ön plana çıkarılarak işlenmiştir. Mustafa Kemal senaryoyu
inceledikten sonra filmde görünmeyi kabul ederek Çankaya'da kamera karşısına
geçmiş, nutkunun filme alınmasına izin vermiştir.
Filmin
sonunda dış ses kullanımı ile anlatım kuvvetlendirilmiştir.
Filmin
son kısmında Davut'la Nesrin'in zaferden sonra mutluluk içinde birbirlerine
sarılmaları ile film beklenilen mutlu sonla bitmektedir.
Film
genel olarak değerlendirildiğinde filmde adet olduğundan farklı olarak Şehir
Tiyatrosu oyuncularından başka dışarıdan da oyuncu kullanılmış olması yani
oyunculuğun daha az teatral oluşu dekorlu sahnelerde -tiyatro havası daha çok
egemen olsa da- bir yenilik getirmiştir. Bazen yakın plândan ya da ayrıntılı
plândan gerçekleştirilmiş çekimler de filmin olumlu yönlerindendir. Bu filmde,
diğer filmlere bakınca, hareketlilik ve kurgu daha iyidir.
Bu durum açık hava sahnelerinde daha çok görülüyor; gerçekten bu gibi sahneler tiyatro öğelerinden daha çok arınmış bir durumdadır.
Bu durum açık hava sahnelerinde daha çok görülüyor; gerçekten bu gibi sahneler tiyatro öğelerinden daha çok arınmış bir durumdadır.
Filmde
daha çok nesnel bir anlatı sınırlandırılmış ve sınırlandırılmamış öykü
enformasyonu şeklinde işlenmiştir.
“Aysel, Bataklı Damın Kızı” Filminin Anlatı,
Sinematografi Ve Dönemsel Özellikleri Bağlamında Değerlendirilmesi
Selma
Legarlöf'un "Tösen Fran Stormyrtorpet" adlı öyküsüyle, İsveçli
yönetmen Victor Sjöström'ün uyarladığı "Bataklık Kızı" filminden
Hasan Cemil Çambeli’nin uyarladığı öyküyü Nazım Hikmet senaryolaştırırken
Mümtaz Osman mahlasını kullanmıştır ve filmin yönetmeni Muhsin Ertuğrul’dur.
Filmdeki dramatik
yapı klasik anlatı tarzı ile genel olarak uyumludur. Film başlangıç, çatışma
gelişme ve sonuç bölümlerinden meydana gelmiştir. Aysel Satılmışzadelerin
evinde çalışırken evin beyinden hamile kalır. Çocuğu için nafaka almak amacıyla
çocuğun babasını dava eder. Mahkemedeki beklenmedik olgun ve dürüst tavrından
duruşmaya katılanlar ve özellikle Ali etkilenir ve O’nu takdir ederler. Ali
zengin bir kız ile nişanlıdır ve yakında onunla evlenecektir. Buraya kadar
normal devam eden film meydana gelen çatışma kısmı ile gelişme aşamasına geçer.
Ali akşam
katıldığı alkollü eğlencede Satılmışzadelerden evin beyi ile tartışır ve
kendini sabah evinde bulur. Neden sonra tartıştığı kişinin bıçaklanarak
öldüğünü öğrenir. Ve kendisi o gece neler olduğunu hatırlamaz, çakısı da
bozulmuştur. Emin değildir lakin kendisinin bu cinayeti işlediğini
düşünmektedir. Bundan sonraki süreç olayın aydınlanması ve Ali ile nişanlısı
Gülsüm arasında geçenlerin mahiyeti ile ilgilidir. Burada da bir kırılma
noktası ya da baht dönümü yaşanır. Gülsüm’ün babasının bu işi örtbas edeceği
düşünülür iken kızın babası bu şartlar altında kızını Ali’ye veremeyeceğini
söyler. Kız da babasını onaylar. Aşkı bir anda sönmüş gibidir Gülsüm’ün. Aysel’in
haksızlığa uğramasına karşın yine de Ali’nin nişanlısına yardım etmesi
çatışmanın çözümünde önemli rol oynamıştır. Ali’nin cinayeti işlediği şüphesi
ile nişanlısı Gülsüm onu terk etmiştir. Ali’nin suçu işlemediği anlaşılmıştır.
Nihayetinde
Ali zengin bir güzelin peşinden gitmemiş, kalbini dinleyerek fakir ama dürüst
köylü kızı Aysel’i tercih etmiştir. Ali’nin nişanlısının dürüst davranması
bunda şüphesiz etkili olmuştur. Beklenen bir sonla seyirci memnun edilmiştir. Film
doğrunun ve gerçek aşkın zaferini vermesi bakımından etik mesajlar işleyerek
sonlanmıştır.
Filmde
neden sonuç ilişkisi birbirini takip etmiştir. Anlatısal nedensellikte
tesadüfler yoktur. Anlatımlar geçişli ve bağlı olarak gerçekleşmiştir. Olay
örgüsü ana karakterler Ali ve Aysel üzerinden anlatılmıştır. Toplumsal yararlar
ön plana çıkarılmış ahlaki mesajlar verilmiştir. Seyircinin beklentileri
karşılanmıştır.
Film, bir
köyün görünümü uzak plan içeren çekimlerle başlıyor sonra genel plan çekimlerle
sokaklara ve evlere iniyor. Cami minaresi kesiti ile özellikle Osmanlı
zamanında yerleşimlerin camiler etrafında kurulduğu ve şekillendiği, bu yerin
de böyle özellikte bir yer olduğu vurgulanıyor şeklinde değerlendirilebilir.
İlk
sahnede boy çekimle mızıka çalan bir kişi sahnede yer alıyor. Yerel unsurların
ön planda işlendiği bir film de Hollywood sinemasının özellikle western tür
filmlerinde yerelliği vurgulamak için kullanılan enstrümantal, bu filmin ilk
sahnesinde kullanılıyor ve bunu çalan kişiye ‘zırıltıyı bırak’ şeklinde
sesleniliyor. Buradaki sahne ile filmin tamamen yerel, Anadolu kültürü ile
bezenmiş bir eser olduğu, özgün ve muhafazakâr bir yapıda çekildiği mesajı
olduğu değerlendirilebilir.
Filmde
çalan ikinci müziğin sözlerinde Bursa geçmektedir, yine film sonunda çalan
harmandalı müziği de ege yöresine has bir müziktir. Bu şekilde müzikler ve filmin
yerelliği uyumlu halde yerelleştirilmiştir.
Ali’nin
şehre inmek için yola çıktığında köy içinden üzerinde bulunduğu at arabası ile
geçerken ‘kahya’ diye hitap ettiği kişi ile selamlaştığı ve bu kişinin eşek
üzerinde gidiyor olması sahnesinde köydeki statü farkı yansıtılmaktadır.
Aysel ile
Ali’nin birlikte at arabası ile şehre gittikleri sahnede diyaloglar esnasında
öznel çekime yakıma yöntem kullanılmıştır. Dış çekim olması ve çekimlerin
hareketli olmasından dolayı doğal ışık kullanımında zorlanıldığı, yer yer
oyuncuların görüntülerinin karanlıkta kalmasına neden olduğu görüntülerden
anlaşılmaktadır. Hareketli kamera kullanımı ile at arabası sahnesinin çekiminin
yapılması görüntülerin dağınık ve net olmamasına neden olmuştur. Bunlara karşın
belirtilmek istenen durum ve duygular kamera açılarının o dönem itibari ile
ustalıklı kullanımı ile de yansıtılması bakımından önemlidir.
Bilindiği
üzere terazi adaleti temsil eden belki de en önemli simgedir. Filmde mahkeme
sahnesinden önce patates satan bir kişinin elinde dönemin şartlarında
kullanılan el terazisi vardır. Patatesi tarttığı esnada elindeki teraziye
yakınlaşan kamera bir anda mahkeme yazısını göstermekte ve bu şekilde adalet
simgesi adalet uygulayıcısı ile hemhal olmaktadır.
Zorlama
bir yorum olur mu bilinmez ama spesifik olarak film için ve genel manada filmin
çekildiği dönem açısından yapılan yargılamaların bir yönü ile şişirilmiş ama
özünde boş veya adaletle pek te uyuşmayan nitelik taşıdığı eleştirişi
getirilebilir.
Mahkeme
yargılaması gayrı meşru (evlilik dışı) doğan çocuğun tanınması ve nafakaya
ilişkindir ve Aysel’in iddiasını ispatlaması baba karakterinin kabul etmesi
haricinde mümkün değildir ve mahkemece ‘yemin’ etmesi istenmektedir. Aysel
nihayetinde çocuğunun babası olan kişinin yalan yere yemin edeceğini anlaması
karşısında bunu istemediğinden davasından vazgeçmektedir. Hakimin ''İnsanlarla
olan davan sona erdi kızım'' demesi ile yani ‘Allah katında hesaplaşırsınız’
demeye getirmiştir.
Bu
sahnede Aysel’in ağlayıp çaresiz bir şekilde mahkeme salonunu terk edeceği
beklenirken onun güçlü kadın duruşu ile karşılaşıyoruz. Filmin çekildiği tarih
itibari ile kadınlara henüz seçme ve seçilme hakkının tanınmış olmadığı,
kadınların o dönem itibari ile ataerkil aile yapısı içerisinde değersiz kabul
edildiği, kıymet verilmediği durumları göz önüne alındığında, bir kadının
mahkemede hakkını arıyor olması/olabilmesi, (günümüzde dahi birçok yerde bunun
zor olduğu düşünüldüğünde) yine filmin geneli için ise anaerkil bir köy hayatı
yansıtılmaya çalışılması dönemine göre ilerici ve aydın bakış açısı
içermektedir.
Anadolu
kültürü içinde Aysel karakterinin başına gelenler sonrası o kişinin haklılık
veya haksızlığına bakılmaksızın toplumdan dışlanmaktadır. Lakin filmde köylüler
tam olarak onu dışlamamakta çoğu kez normal davranmaktadırlar. Gülsüm Ali’ye
vurulur ve kız ile annesi Ali’nin ailesinin yaşadığı eve giderler. Bu durumların
dönemin tutum ve geleneklerine pek uygun olmadığı aslında ortadadır.
Mahkeme
çıkış sahnesinde Aysel’in üst açı ve alt açı teknikleri ile çekimi yapılmıştır.
Diyalog sahnesinde yakın plan çekim yapılmıştır, ama yüzün bir kısmı bazen
kadraja alınmamıştır. Yine bazı boydan çekimlerde başın üst kısmı kadraj
dışında kalmıştır.
Tarih geçişleri,
zamanın ilerlemesi takvim ve saat gösterilerek işlenmiştir.
Gece
çekiminde Aysel ile Ali’nin diyalogları duyuluyor ama görüntüleri çok net değildir,
görünen görüntüler yanan ateş ve bahçeyi sulamaya ilişkindir. Gece çekiminde
ışık yeterli şekilde kullanılamamıştır. Yine Ali’nin bataklığa attığı bıçağı
gece vakti elinde el feneri ile aradığı sahnede vaktin gündüz olduğu özellikle
gölgelerden anlaşılmakta olup burada da ışık kullanımına dikkat edilmemiştir.
Ali’nin
kasabadaki gece alkollü eğlenceye katılması sonrası çıkan kavgada
Satılmışzadelerin beyi le tartışmıştır. Fakat sonra ne olduğu açık
bırakılmıştır. Ali kendine geldiğinde o geceye ait bir şeyler hatırlasa da
neler olduğundan tam emin değildir. İşte burada flashback (geri gitme) yöntemi
kullanılmış ve o gece yaşananlar geçmişe dönülerek anlatılmaya çalışılmıştır.
Filmin çekildiği tarih itibari ile kullanılan bu yöntem her ne kadar klasik
anlatı içerisinde tercih edilen bir yöntem olmasa da ileri bir çekim tarzı
teşkil etmektedir. Yine at arabasının kameranın üzerinden geçtiği sahne de o
döneme nazaran estetik ve yenilik içermektedir.
Ali ve
nişanlısının evleneceği gün belediyeye giderek direkt resmi nikah yapılması o
dönem ve özelikle bir köy hayatı açısından pek olası değildir. 1926 yılında
Medeni Kanun ile getirilen tek evlilik ve resmi nikah sonrası halkın çoğunun
bundan haberinin dahi olmadığı düşünüldüğünde filmde özellikle bunun işlenmesi
yine kadınların haklarını hatırlatması adına sosyolojik ilerlemeci mesajlar
içerdiği değerlendirilebilir.
O dönem
itibari ile köyde yaşayan Ali’nin annesinin başının açık olması, babasının ve
evlerinde çalışan kişinin sakal tarzları ve taktıkları şapka şekli, oyuncuların
kullandığı Türkçe’nin ağdalı şekli, Aysel’in klasik esmer Anadolu kadınına
nazaran sarışın olması gibi unsurlar film ile uyum göstermemektedir. Belki de o
şapkalar biraz da bilinçli olarak seçilmişti. Filmin çekildiği koşullardaki
Türkiye Cumhuriyeti modern bir hamle içinde ileriye doğru ilerlemekteydi. Bu
bağlamda belki filmde bu yansıtılmak istendiği değerlendirilebilir.
Film
özellikle köy hayatı bütün detay ve incelikleri ile ve uzun sahnelerle
işlenmiştir. Özellikle dış çekimleri oldukça estetiktir. Köy ortamının
inandırıcılığı tam olarak yaratılamamıştır. Nerede ise bazı sahneler belgesel gerçekliğine
ulaşmıştır. Lakin film bir bütün olarak gerçekçiliği yakalayamamıştır.
Dönem
şartlarına göre görüntü ve ses kalitesinin iyi olduğu değerlendirilebilir.
Özellikle yine bir Muhsin Ertuğrul filmi olan ve 6 yıl sonra çekilen 1940
yapımı Şehvet Kurbanı filmine göre çok iyi bir görüntü ve ses kalitesine sahiptir.
Filmde
kullanılan bazı müzikler, ilgili sahneler bitmesine rağmen uzatılarak devam
ederek taşma yapmıştır. Mutlu anlarda çok sesli Türk sanat müziği ve bazı
durumlarda da klasik batı müziği kullanılarak, anlatılmak istenilen fikir,
filmin arka fonundaki müzikle kuvvetlendirilmiştir.
Filmde
daha çok nesnel bir anlatı sınırlandırılmış ve sınırlandırılmamış öykü
enformasyonu şeklinde işlenmiştir. Öznel anlatı ve amors çekim de mevcuttur.
“Bir
Millet Uyanıyor” ve “Aysel, Bataklı Damın Kızı”
Filmlerinin Muhsin Ertuğrul ve Tiyatrocular Dönemi Bakımından Değerlendirilmesi
Türk
sinema tarihinde 1922 ila 1939 yılları arası Tiyatrocular Dönemi olarak kabul
edilmektedir ve kuşkusuz bu dönemim hakim yönetmeni tiyatro kökenli Muhsin
Ertuğrul’dur.
Muhsin
Ertuğrul sinema ve tiyatro alanında kendini geliştirmek için; Fransa/Paris, Almanya/Berlin,
Sovyetler Birliği/Moskova, İsveç ve ABD/Hollywood‘a gitmiş, bu sanatsal
alanlarda bilgi ve görgüsünü artırmıştır.
“Bir
Millet Uyanıyor” filmi
1932 yılında ve “Aysel, Bataklı Damın Kızı” filmi 1934 yılında Muhsin Ertuğrul
tarafından yapılmışlardır.
“Bir Millet Uyanıyor” filmi, günün koşullarında Batı ölçülerine
denk bir Milli Mücadele filmi olarak öne çıkmaktadır.
O zamana değin yapılan
filmlerde, büyük zorunluluklar olmadıkça, Darülbedayi oyuncularının dışında
eleman pek kullanılmıyordu. Bu filmle birlikte tiyatro çevresinin dışındaki
oyunculara da önemli roller verilmeye başlanılmıştır.
Tiyatro
kökenli Ertuğrul’un daha önceki çalışmalarıyla kıyaslanamayacak kadar sinemaya
yakın bir film olarak (açık hava sahnelerinin varlığı, hareketlilik ve genel
planların başarısı, oyunculuğun daha az teatral oluşu, vb. özelliklerle) öne çıkar
ve tarihsel niteliğiyle önem kazanır. Özellikle gerçekten grafik değeri olan ve
daha önceki filmlere göre daha iyi kurgulanmış sahneler filmin değerini
arttırmıştır.
Bu filmde Muhsin Ertuğrul
devrimci Rus sinemasından yararlanmıştır. (Filmde, vatanseverlerin kurşuna
dizilmesi sahnesi Rus yapımı Potemkin Zırhlısı (1925) filminin
başlarındaki kurşuna dizilme sahnesinden esinlenerek yapılmıştır.) ama belli
yönleri ile taklitçilik düzeyini geçtiği söylenemez.
Filmde bazı sahnelerde
Ordu Film Merkezi’nin İstiklal Savaşı dokümanlarından yararlanılmıştır. Dönemin
bürokratları tarafından da desteklenmiş bir filmdir.
Filmin
sonuna eklenen bu Kurtuluş Savaşı'na ait belge filmleri, yine Muhsin
Ertuğrul'un Zafer Yolları adıyla Kemal Film döneminde Cezmi
Ar'la çektiği dokümanterlerden alınmıştır. Sonradan Kurtuluş Savaşı konulu Türk
filmlerinin hemen tümünde son sekansın belge filmleri ile donatılması yöntemi
ilk kez Bir Millet Uyanıyor filminde gerçekleştirilen bu deneyin
kalıntısıdır. Bu bakımdan film, 'prototype' (prototip) olmuştur.
“Aysel, Bataklı Damın Kızı” filmi Muhsin
Ertuğrul’un Almanya ve Moskova’da aldığı sinema eğitimlerinin Türkiye’de
uyguladığı film denilebilir.
Dramatik
olay kurgusu ile müziğin birleşimi şeklinde bir anlatıya sahip film Türk
sinemasının melodram tarzındaki ilk filmidir.
Avrupa
tiyatrosunu Türk köy yaşamına entegre edip film çekme girişimi gibi gözükse de
dönemine göre başarılı bir filmdir ve ilk köy filmi kabul edilmektedir.
Bu
dönemde yaptığı filmlerden Muhsin Ertuğrul’un en kayda değer filmlerinden ikisi
olsa da,
“Bir Millet Uyanıyor” filminde
bu durum biraz aşılmış olsa da filmlerde tiyatro geleneğine bağlı kalmış tiyatro
sahnesinde kullanılan dekorları film setlerinde de kullanmış adeta tiyatroyu
kamera önüne taşınmıştır ve bu nedenle filmler sinemasal bir anlatıya çok sahip
olmayan filmlerdir.
“Bir Millet Uyanıyor” filmindeki
tiyatral oyunculuktan uzaklaşma söz konusu iken bu filmden daha sonra çekilen “Aysel,
Bataklı Damın Kızı” filminde her ne kadar köy halkından amatör şekilde
oynayanlar olsa da tiyatral oyunculuğa yoğun şekilde tekrar dönülmüş olması
ilerlemeden bir nevi geri dönüş niteliğindedir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder