14 Kasım 2019 Perşembe

HIGH NOON ‘KAHRAMAN ŞERİF’ FİLMİNİN WESTERN TÜR FİLMİ BAKIMINDAN DEĞERLENDİRİLMESİ



Liberal yani özgürlükçü ve rekabetçi ekonominin hakim olduğu Amerika’da sinema sektörünün dünya ölçeğinde ticari olarak elinde tutan Hollywood tarafından yine bu ticari faaliyetler kapsamında rekabetçilikte ön planda olmak üzere sinemada tür kavramı 1920’lerde ortaya çıkmıştır. Bu türler arasında yer alan western tür sineması da Hollywood film sektörü tarafından bir tür olarak kendine has özellikleri ile ticari saiklerle üretilmiş, ortaya çıkarılmıştır.
Bu açıklamalar ışığında 1952 tarihli Kahraman Şerif (High Noon)  filminin bir tür filmi olan western film türü özellikleri gösterip göstermediğinin tür filmlerinin de genel özellikleri göz önüne alınarak değerlendirmesi yapılacaktır.

Kahraman Şerif[1] (High Noon) 1952 ABD yapımı bir filmidir. Senaryosunu Carl Foreman, John W. Cunningham'ın kısa öyküsü The Tin Star'dan uyarlamış, filmi Fred Zinnemann yönetmiştir.[2]
Filmin tema şarkısı "Do Not Forsake Me" (veya diğer adıyla "The Ballad of High Noon") filmde, tam evlenip emekli olacağı gün ölümcül düşmanlarının kasabaya intikam için geri geleceklerini öğrenen ve kasabayı terkedip gidemeyecek kadar gururlu olan Şerif Will Kane'in (Gary Cooper) korkmuş ve sindirilmiş kasaba ahalisinden beklediği desteği bulamayarak düşmanları karşısında tek başına mücadele etmek zorunda kalması anlatmaktadır.[3]

Western filmlerin başat unsurları zaman ve mekân unsurlarıdır. Western ya da kovboy sineması Amerika‘da iç savaşın sona erdiği 1865 yılı  ile 19.yüzyılın sonları arsındaki dönemde, ülkenin kanunsuzluğun kol gezdiği sınır boylarındaki yerleşim bölgelerini ele alır ve genellikle yasadışı işlere karışanları (kötüleri) adalete teslim eden (cezalandıran) bir kovboyun (iyinin) öyküsünü anlatır. Yani Kuzey Amerika’nın batı kısmında geçen ve yaklaşık olarak 1850 ve 1890 yılları arası tarihi olayları konu alan film türüdür.
Kahraman Şerif filmi mekân olarak kuzey Amerika’da bulunan Hadleyville isimli bir kasabada geçmektedir. Zaman aralığı bakımından film vahşi batı sürecinin yaşandığı bir zaman sürecinde geçmektedir. Bu bakımdan film mekân ve zaman bağlamında bir western film özelliği göstermektedir.
Western film türü düzenli ve kapalı bir dünyaya sahiptir. Daha çok film küçük bir kasabada geçer. Filme bakıldığında da filmin çoğu kasabada geçmektedir. Asıl konu ve yoğunluk söz konusu kasabada geçmektedir. Bu film klasik trajedinin gücünü yaratan üç temel özelliği mekân, zaman, tema birliğini başarılı şekilde işleniştir. Buna göre film western film tür özelliklerini göstermektedir.

Western filmleri tür filmlerin hepsi için geçerli olan giriş, gelişme ve sonuç bölümlerinden oluşur ve bu bölümlerin sıkı sıkıya örüldüğü, karakterlerin belirgin hedeflerinin ve geçmişlerinin olduğu, neden ve sonucun birbirini takip ettiği, cevapsız soruların kalmadığı klasik anlatı yapısını kullanır. Hollywood sinemasının tüm türleri içinde geçerli olan bu basit anlatı şeklinde, başlangıçtan sonra gelişmeye geçmeden önce anlatı çatışmalarla genişletilir. Bazen çatışma filmin hemen başında da olabilir. Daha sonra ana karakter tarafından çelişkinin giderilmesi, çatışmanın çözülmesi ile film sonlanır. Sonun istenilen gibi olmasından ziyade etkili bir son olması en önemli özelliklerdendir. Temelde amaç daha fazla seyircinin ortak duygularına hitap etmektir. Bu türde anlatının daha açık kılındığı ve ayrıntılandırıldığı görülür.
Filmin basitçe hikâyesine bakıldığında Will Kane bir Amerikan kasabasının uzun süre boyunca şerifliğini yapmıştır fakat artık görevini devrederek ve de evlenerek farklı bir hayat kurma hayalindedir. Hikâyenin krize girdiği nokta eski suçlulardan Frank Miller’ın serbest bırakıldığının ve kasabaya geri dönüyor olduğunun öğrenildiği ana denk gelmektedir. Çatışma da asıl burada başlamaktadır. Çünkü zamanında Miller’ı yakalatan dönemin şerifi Kane’dir ve onun dönüşü bir intikam karşılaşması doğuracaktır. Film gelişir, beklenen karşılaşma olur ve iyi karakter kötü karakterleri öldürür ve film sonlanır.[4] Bu bakımdan film bu öykü kurgusu ile klasik anlatı şartlarını taşımaktadır.

Üç kişilik küçük bir çetenin kasaba meydanından etrafa korku salarak geçişinin gösterilmesiyle başlayan film seyirciyi hızla bir nikâh törenine götürmektedir. Evlenen şerif Will Kane’dir. Kasaba halkından kimselerin törende bulunmaması ve nikâhın kilisede değil de yargıcın ofisinde yapılıyor olması geleneklerle bağdaşmadığından, hayli şaşırtıcıdır. Ama bunun bir nedeni[5] var tabi ki ve filmin devamında bu husus cevabını bulmaktadır.
Bütün yaşamını kanun adamı olarak geçiren Kane, emeklilikten ve evliliğin getireceği yeni hayattan korkmasına karşın hayal kırıklığına uğratmak istemediği karısına, elinden geleni yapacağına dair söz vermiştir. Silahına veda edecek, şehirde bir mağaza açacak ve çocuklarını büyüteceklerdir. Silahını ve rozetini yargıca teslim ederken yeni şerifin henüz gelmemiş olmasından dolayı “endişeli” olduğunu söyleyen ve silahını çıkarmamak için bahane aradığını düşündüğümüz Kane’in yeni hayatına alışmakta çok zorluk çekeceğinin ilk ipuçları burada görülmektedir.
Kanun kaçaklarının doludizgin at koşturduğu, kadınların ve çocukların dışarı çıkmaya cesaret edemediği tipik bir “vahşi batı” kasabası olan Hadleyville, Şerif Kane ile birlikte çok değişmiştir. Kasabanın azılı suçlusu Frank Miller yakalanarak, adalete teslim edilmiş ve idama mahkûm edilmiştir. Kasaba huzura kavuşmuş, “ahlaklı kadınlar” rahatlıkla sokaklarda dolaşmaya başlamış, çocuklar yeniden dışarda oynamaya başlamıştır. Kamera seyirciye oyun oynayan çocuklar, tıraş olan, sohbet eden insanlar, kiliseye gitmek için hazırlık yapanlar hatta barda içki içenler olmak üzere bütün kasabayı ve insanları gösterir. Hava güzel, her şey sakin, huzurlu ve gündelik hayatta olması gerektiği gibi, bilindiktir.
Silahını ve rozetini bırakan Kane, arkadaşlarıyla vedalaşırken telgrafçı içeri girer. Hapisten kaçan Frank Miller’ın öğlen treniyle kasabaya geldiği haberini verir. Bu Kane için açık bir macera çağrısıdır. Telgrafçı da macera çağrısını kahramana ileten haberci rolünü üstlenmiştir. Habercinin gelişiyle Kane’in gündelik yaşamında bazı şeylerin değişeceği anlaşılır. Asıl anlatının düğüm teri, çatışmanın başlangıç noktası şüphesiz bu durumdur. Dostları başının belaya girmemesi için kaçması gerektiği söyleyerek, şerifi apar topar arabaya bindirerek kasabadan gönderirler. Korku içindeki kasabalı Miller ile Kane’in tekrar karşı karşıya gelmesini engellemek istemektedir. [6] Şerif, Miller’ı tutuklayarak hapse göndermişse de, bir kez daha başaramayacağı ve azılı haydudun “olması gerektiğinden” daha acımasız davranacağından korkulmaktadır.
Burada üzerinde durulması gereken hususlardan biri de Miller’ın bu kadar suçu olması ve hatta idam edilmesi gerektiği halde nasıl serbest kaldığı meselesidir. Bunu cevaplamak için dönemin özelliklerini ve o denemde bu konu ile neyin üzerinde durulduğunu bilmek gerekmektedir.[7] Şüphesiz o dönemin yönetim anlayışının ideolojik bir eleştirisinin tezahürüdür bu durum.
Burada gelen haber ile çatışma başlamıştır. Bu bir sorundur ve doğrusal nedenselliklere bağlı olarak devam edilecek olaylar bu çatışmanın çözümü yönlü devam etmektedir.
Kaçtıklarının farkında olmayan Amy mutludur ve sevgi dolu bakışlarla kocasına sarılırken görülür. Araba gözden kaybolurken şerif yardımcısı, kız arkadaşına “Kane ve yeni karısının hızlı bir şekilde kasabadan ayrıldığını’’ söyler ve “onu daha önce atları böylesine kamçılarken görmemiştim’’ der. Kane’in daha önce asla yapmadığı bir davranışı sergilediği açıkça dile getirilerek seyircideki merak, heyecan ve gerilimin dozu bu şekilde artırılmaktadır.
Amy mutlu ancak kasabadan ayrıldıklarına inanamaz bir şaşkınlık içindedir. Kane ise doğru olanı yapıp yapmadığını düşünmektedir. Yüz ifadesi, evlenerek yeni bir hayata başlamayı düşünen insanların mutluluğunu yansıtmaz. Kane’in bu ikilemine ortak edilen seyirci, şerifin durmasını bir “kahraman” gibi geri dönmesini ister, zaten öyle de olacağı hissedilir. Kane, Amy’e rağmen geri döner ve artık hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağını anlaşılır.
Miller’dan kaçmak, pişmanlık içinde bir ömür sürmek ve onunla bilinmedik başka yerde karşılaşmak yerine gerekirse, “kendi kasabasında’’ ölmeyi tercih etmektedir. ‘’Öldürmenin’’ Amy’nin inançlarına aykırı olduğunu ve ilk trenle kasabayı terk edeceğini bilmesine karşın Kane yeniden silahını kuşanır.
Kocasından ayrılan ve kasabadan gitmek isteyen Amy, geçmişte yaptıklarına karşın Kane’in kasabada sevilmediğini öğrenir. Bu Amy için, her şey sona erince beraber yaşayacağı veya ölünce yasını tutacağı adam olan Kane’i tanıma ve gerçeklerle yüzleşme anıdır. Her şeyi bilecek ve son kararını ona göre verecektir. İlk kurşun atıldığında trene binekten vazgeçerek kasabaya dönen Amy, kocasının bıraktığı vasiyeti okuduktan sonra her şeyi öğrenmiş olarak inancı dâhil her şeyi bir kenara bırakacak ve bir an bile duraksamadan yardıma koşacaktır. Babası ve kardeşlerinin öldürülmelerine karşın intikam almak yerine kayıtsızlığı seçen Amy bu kez silahı eline almakta asla tereddüt etmeyecektir.
Film Amy hakkında hiçbir ayrıntı vermez. Kimdir, nedir, Kane ile nasıl tanışmıştır ve böyle bir kasabada ne işi vardır bilinmez. Ailesinin öldürülmesi üzerine “quaker” olmayı seçen Amy birçok yerde seyircinin yansımasıdır. Seyirci de ilk anda Amy gibi, Kane hakkında hiçbir şey bilmez, kendine sırtını dönen kasabalı için mücadeleye değmeyeceğini düşünür ancak tanıdıkça ve olan biteni öğrendikçe  yanında yer almaya başlar.

Western filmlerde erkek hegemonyası hakimdir ve kadın genellikle arka plandadır. Kadın genellikle iki halde karşımıza çıkmaktadır. İlki evde veya çiftlikte bir ev kadını ikincisi ise bir barda temizlikçi veya hayat kadını olarak. Bir kadın ön plana çıkıyor ise mesela çalışıyor ise öğretmen olarak karşımıza çıkabilir ve genellikle de bu kadının saç rengi sarıdır. Yani açık tenli ve sarışın kadınlar genellikle daha olumlanmış rollerde yer almaktadırlar. Bu türe uyumlu hali ile burada da Amy sarışındır ve ev kadınıdır.

İyi ve kötü karakterler vardır. Katiller, demiryolu sahipleri, kızılderililer veya soyguncular kötü karakterlerdir. İyi karakter bellidir; şerif. Kötü karakter ise Miller ve çetesidir.
Western filmlerde ideal olan iyi karakterlerdir. Ana karakter iyi aile babasıdır, örnek insandır ve çalışkandır. Kahramanlıkları ile öne çıkmış başarılı insandır. Sıcak bir yuva vardır ve sıcaklık burada hissedilir. Kovboy aslında sığır çobanı  da olsa aynı zamanda dürüstlük, namus, onur, görev bilinci gibi kavramların da bekçiliğini yapar, suçsuzların yanında yer alır, suçluları cezalandırır. Kültürsüz ama romantik bir serüven adamıdır kovboy. Yine söz konusu kurguda karakterlerin belirgin hedefleri ve geçmişleri vardır, seyirci ile özdeştirilecek düzeyde bunlar işlenmiştir.
Kahramanın yolculuğu, gündelik hayattan sıyrılarak varoluşunu anlayabilmek için tüm korkularına rağmen cesur davranmak zorunda olan insanın macerasını ifade eder. Cesur olunmazsa bu süreç yolculuk değil, yalnızca kısırdöngü olur. Western filmlerindeki kahramanlar genelde yanında bir çeteyle pat pat herkesi vuran tipler, ama bu filmde böyle değil. Korkusuz, keskin nişancı ve çok hızlı bir karakter yok karşımızda. Sadece onurlu bir şerif var. Şerifin yalnızlığı, dışlanılmışlığı çok iyi anlatılmamıştır. 
Will Kane, hikâyenin ana karakteri olarak izleyiciye bu özdeşleşmeyi sunarken, öte yandan zamanın ve mekânın bekleyişi de güçlü bir tavırla ve üstelik diri bir karakter olmadan benzer bir durumu oluşturmaktadır.
Bu tespitlere göre genel western filmlerinde gördüğümüz yiğitlik gösterileri yerine çaresizlik, korku ve bir nevi ihanet temalarını işlemesi, western türü için büyük bir yenilik getirmiştir. Yani psikolojik yönleri ağar basan bir western filmi olması bu filmi farklı kılmıştır.

Miller’i idama mahkûm eden yargıç da kasabayı terk eder. Yasayı güvence altına alan bir irade yoksa yasanın anlamsızlığını ortaya koyan, ezilenlerin, haksızlığa uğrayanların hakkını savunacak, zorbalığa karşı koyacak kanun adamı da kaçınca Kane’in yükü bir kat daha artar. Şerifin, adam toplamak için geldiği kasabanın barında, herkes Miller’ın Kane’i öldüreceğinden söz etmektedir. Barmen, içeridekilerin Miller’ın dostları olduğunu, yanlış kapıya geldiğini söyler. Bu ilk hayal kırıklığıdır ve çocukların “Kane öldü, Kane öldü’’ diye kasaba sokaklarında koşuşturdukları duyulur. Yakın dostunun evine gider ancak arkadaşı onu karşılamak yerine gizlenir ve karısına evde olmadığını söyletir. Art arda gelen bu sahneler Kane’in de kasabam dediği yeri, dostlarım dediği insanları gerçek anlamda tanımaya başladığı andır. Çaresiz kalan şerif Kane dindar biri olmamasına, evliliğini bile Kilise dışında yapmasına karşın Kilise’ye gider.[8]
Will Kane beklemekte olduğu karşılaşma için yanında onunla birlikte bu çatışmaya katılacak birilerini aramaktadır. Onun bu arayışı, aslında tüm geçen vakti örten süreç olarak filme konumlandırılmıştır. Her defasında da bu karşılaşmada yalnız olacağının kabulüne biraz daha yaklaşır. Bu arayışlarının bir durağı da kilise olur. Orada toplanan kasabalıdan topluca yardım istemeye gider. Frank Miller, bu kasabanın eski ve ortak bir sorunu olduğundan ve herkes durumun ve tehlikenin farkındadır. Öncesinde dini bir amaç doğrultusunda toplanmış olan kasabalılar, Will Kane’in beraberinde getirdiği sorunla birlikte bulundukları mekânı -kiliseyi- toplu olarak bir tartışma alanına dönüştürürler. Bu durum bir anlamda, papazı kürsü arkasında sessiz bırakıp, direkt olarak kendilerinin katıldığı bir karar kurumu ya da meclisi (demokrasi bağlamında) yaratımı olarak değerlendirilebilir.
Kane’in konuşmasından etkilenen birçok adam gönüllü olmaya hazırken, bir başkasının ortaya çıkarak, Kane’in şeriflik görevinin sona erdiğini, Miller ile arasındaki sorunun kişisel olduğunu söylemesi üzerine vazgeçerler. Kane’in geçmişteki çabaları olmasa, asla sokaklara çıkmaya cesaret edemeyecek çocukların Kilise bahçesinde güvenle oynadıklarını gören seyirci, kasabalı hakkında olumsuz düşünmeye başlar. Konuşmalar bir karara varmadan uzayıp gider.[9]

Çaldığı her kapı yüzüne kapatılan şerif, bildiği ancak inkâr ettiği güçlerle yani Frank Miller’ın kasaba üzerindeki tahakkümüyle yüzleşmeye başlar. Bu aşamada Amy ile özdeşleşen seyirci hem şaşırır hem de korkar. Şerifin sanıldığı gibi iyi bir insan olmadığı, kıskançlıkla, bencilce hatta haksızca davrandığı ve Miller’ı hapse atınca onun sevgilisiyle birlikte olmaya başladığı ortaya çıkar. Unutmak için çaba gösterdiği şeyleri kasabalının unutmadığını görmek Kane’i de korkutur ve “kasabam” dediği yerde en büyük yalnızlığı yaşarken dostluklarının, arkadaşlıklarının sahte olduğunu anlamaya, kendini feda etmesinin amacını sorgulamaya ve şüphe etmeye başlar.
Kimselerin kendisine yardım etmeyeceğini anladıktan bir süre sonra atının yanına gider. Burası son kararın verileceği ve karar verildikten sonra geri dönüşün olmayacağı yerdir. İlk anda kötüyle olan savaşında şerifi destekleyen seyirci de fikir değiştirmiş, olan biteni gördükten sonra böyle bir kasaba için değmeyeceği düşüncesine sahip olmuştur. Ne var ki, seyircinin aksine Kane kalmaya, kadınlar, çocuklar ve adalet için savaşmaya karar verir.[10] Bu esnada yanına gelen eski yardımcısı ile olan kavgası kasabalı ile olan kavgasıdır aslında. Hiç beklemediği darbeler alır, az sonra gireceği savaş öncesi yorgunluğu artar hatta yaralanır ama yenmeyi başarır. Zorlu mücadelesine girmeden önce kasabaya olan kızgınlığına da şefkatini de gösterir. Seyircinin kızgınlığı da, öfkesi de iyice artmıştır.

Bireycilik, özgüven, rekabet ve başarı western türü filmlere genel olarak yansımıştır. Filme bakıldığında ana karakter bu unsurları başarılı bir şekilde işlendiği görülmektedir. Tek başına (bireyci ve özgüvenle) kötü karakterleri altetmiştir. Şerif olmaya devam etme rekabet olarak yansımıştır.

Öğlen olmasına, trenin gelmesine birkaç dakika kalmıştır. Kane, ölümünden sonra açılmak üzere vasiyetini yazar. Tüm kasabalının gözü saatlerdedir. Vasiyetini yazmaya başladığı ilk andan trenin düdüğünün duyulmasına kadar geçen iki dakikalık süre boyunca karısı, eski sevgilisi, arkadaşları, kilisedekiler, bardakiler kısaca bütün insanlar teker teker seyirciye gösterilir. Saatin tik taklarıyla birlikte müzik de yükselerek zaten öfkeli olan seyircinin gerilimi yavaş yavaş artırılır. Amy, Miller’ı getiren trenle kasabayı terk etmek üzere istasyona giderken, kocasının önünden geçtiği esnada dönüp yüzüne bakmaz bile. Bütün hayalleri yıkılan, dostluklarının, arkadaşlıklarının büyük bir yalandan ibaret olduğunu anlayan ancak geri adım atmamaya kararlı ve düşmanıyla tek başına karşılaşacak onurlu bir adamın karısını götüren arabanın ardından bakarken gözüktüğü bomboş sokaktaki yalnızlığının filmin en hüzünlü sahnesi olduğunu söylemeliyim.
High noon İngilizce’de tam öğle vaktini imleyen bir söz kalıbıdır. Filmin başlangıcından sonuna değin beklenilen an da bu vakte karşılık gelmektedir. Bu anlamda zaman; üzerinde durulan, tekrarlarca hatırlatılan ve film süresince de artık sadece bir akış olmaktan öte, orası için farklı anlam kazanmış bir kavrama dönüşmektedir. Zaman akışının anlatımı direkt olarak saat üzerinde akrep ve yelkovanın takibiyle sağlanır. Böylece aynı anda farklı yerlerde neler olduğunu anlamayı sağlayan paralel kurgu kolayca takip edilebilmektedir. Zaman ve onun film içindeki algılanışına dair bir diğer önemli nokta; saatlerin başta sadece birer obje olan görüntüleri, tekrarlanarak gösterildiğinde film dışında ve içinde geçen zamanın metrik olarak aynı olmasına rağmen daha özelleştirilmiş bir anlam kazanması olarak görülebilir. İzleyici tarafında saatin kaç olduğunu görme/bilme isteği ve ne kadar sürenin kaldığını görmeye odaklı bir bekleyiş, bu tekrarlar ve yeniden anlamlandırmalar sayesinde canlı tutulur. Ayrıca kastedilen ve geçen zamanın eşliğine dair gelişen bağımlı bir devamlılık sayesinde güçlü bir özdeşleşme kurulmaktadır.
Filmde geçen zaman ile gerçek zaman hemen hemen aynıdır. Filmdeki olaylar filmin gerçek süresi olan yaklaşık 1,5 saat içinde olup biter. Bu duruma sinemada çok az filmde rastlanır. Filme olaylar sabah 10:35 'te başlar, öğleden sonra 12:15 'te biter. Bu, filmin süresine oldukça yakın bir süredir.
Dekor mizansen bakımından önemlidir. Dekorda birçok aksesuarlar kullanılabilir. Bazen bazı aksesuarlar birden çok gösterilirler. Bu durumda bunlar artık motif olarak adlandırılırlar. Filmde de saat bir aksesuar olmaktan çıkmış ve bir motif özelliği göstermiştir.


Yapayalnız kalan Will Kane, haydut Frank Miller ve onu istasyonda karşılayan üç çete üyesiyle (birisi Lee Van Cleef) birden hesaplaşmak üzere yavaş yavaş kasabanın meydanına doğru yürür. Saat 12'yi gösterdiğinde Will meydanda karşılaştığı dört hayduttan ikisini vurur, kendi de yaralanır. Silah sesleri Helen ve Amy'nin içinde oldukları hareket etmek üzere olan trenden duyulur. Amy kocasının hayatını dini inançlarına üstün tutarak trenden iner, onun yanına gider ve üçüncü silahşörü sırtından vurarak öldürür ama kendisi de Miller tarafından rehin alınır. Amy, Miller'ın yüzünü tırnaklayarak bir an için elinden kurtulunca Will, Miller'ı öldürür. Bu sahne ile Miller fiziksel olarak, yeni bir hayata başlamak isteyen Kane de ruhsal olarak ölmüştür. Her şey bittikten sonra yavaş yavaş meydanda toplanan korkak kasaba ahalisinin önünde Şerif Will yıldızını çıkartarak onları aşağılayan bir tavırla yere fırlatır ve karısıyla birlikte kasabayı terk ederler.

Western türünün temel unsurlardan biri de şiddettir. Silah çekmek günlük yaşamın bir parçası gibidir. Western türünün kişileri sık sık kendi sözlerinin kanun olduğunu yinelerler. Her kişinin yasa anlayışı kendine göre olduğu için silahına ilk davranan canını karşısındakinin kurşunundan korumuş olur. Gerçekten de bütün bu insanların bellerindeki kemerde bir ya da iki tabanca vardır. Filmde aslında şiddet unsuru sınırlı şekilde işlenmiştir. Barda gerçekleşen kavga sahnesi ile filmin sonundaki öldürme sahneleri ile yetinilmiştir.

Sonun istenilen gibi olmasından ziyade etkili bir son olması en önemli özelliklerdendir. Temelde amaç daha fazla seyircinin ortak duygularına hitap etmektir. Bu türde anlatının daha açık kılındığı ve ayrıntılandırıldığı görülür. Film hem etkili hem de seyircinin özdeşleşeceği bir sonla bitmiştir.

Görüntüleme ve ikonografiye bakıldığında belli olaylar hep belli yerlerde geçmektedir. Kavga barda, düello kasaba meydanında, altın araması dağda ve nehir kenarında, soygun posta arabası veya bankada, saldırılar tren demiryolunda iken, yerliler askeri birliğe saldırırken ve toplantılar kilisede gerçekleşir. Filme bu unsurlar açısından bakıldığında, kavga barda, düello olmasa da silahlı çatışma kasaba meydanında ve toplantılar kilisede gerçekleşmiştir. Western türün vazgeçilmezlerinden buharlı tren, tren istasyonu ve at arabası filmde görseller arasında işlenmiştir.

Tüm bu hususlar birlikte değerlendirildiğinde Kahraman Şerif (High Noon)  filminin bir tür filmi olan western film türü özelliklerini getirmiş olduğu bazı yenilikler ve farklı bakış açısı ile genel olarak gösterdiği savunulabilir. Bu hali ile Kahraman Şerif filmi western türü dramatik özellikleri taşıyan bir filmdir.






[1]  Tam Öğle Vakti ya da uyarlandığı romanın adıyla; ‘Tin Star ‘ (Teneke Yıldız)
[2]  Filmin çekimleri 28 günde bitirilmiş ve 750.000 dolar gibi oldukça düşük bir bütçeyle tamamlanabilmiştir. Buna karşılık film bir yıl içinde ABD'de 3,750,000 dolar, aynı sürede Dünya ölçeğinde de 18,000,000 dolar hasılat elde etmiştir.
[3]  Filmin tema şarkısı "Do Not Forsake Me, Oh, My Darlin'" (veya diğer adıyla "The Ballad of High Noon") müzikal olmayan bir filmde kullanıldığı halde Oscar ödülü kazanmış ilk şarkıdır.
[4]  Film Senatör McCarthy'nin o yıllarda ABD'de başlattığı komünist "cadı avı" karşısında entelektüellerin suskun kalmasının bir alegorisidir. Aydınların kurtarmaya çalıştıkları halk tarafından anlaşılamayıp yalnız bırakılmasının da bir alegorisidir. Gariptir ki filmin senaristi ve yapımcısı Carl Foreman da senatörün Komünist kara listesine girmekten Hollywood'un en ateşli Anti-Komünistlerinden biri olan filmin başrol oyuncusu Gary Cooper sayesinde son anda ama geçici olarak kurtulmuştur. Foreman daha sonra İngiltere'ye kaçmak zorunda kalmıştır.
[5]   Will Kane’nin evlendiği Amy daha sonraki bir sahnede dini inanışını değiştirdiğini söyler ve papazın da düğünün kilisede yapılmaması ile ilgili serzeniş vardır. Amy’nin söylediği inanışın adı ‘quaker’dır. Bu ise; Kilisenin ve Kutsal Kitab 'ın ( Bible) otoritesini reddedip sadece Kutsal Ruh 'un otoritesini kabul ederler. Tanrı 'nın direk olarak insan kalbinde ortaya çıktığına inanan Quakerlar; ibadet, kredo, sakrament, rahip ve din görevlisi kabul etmezler. ( Bu yönleriyle Mennonitler benzerler). Quakerlar sessizce düşünceye dalma toplantıları yaparlar ve Kutsal Ruh 'un ilhamını beklerler.
Quakerlar, büyük bir kayıtsızlık gösterir, başına buyruk olarak yaşar ; herkese "sen " diye hitap eder ve hiç kimseye selam vermezler. Sade giyimleri,dürüstlükleri,yardım severlikleri,ağırbaşlılıkları, ile tanınırlar.
Quakerlar, öldürmek için hiçbir bahane kabul etmez, inançları gereği askerlik yapmaz ve andiçmeyi istemezler. Köleliğe karşı olan quakerlar dünyada barışı temel prensip olarak alırlar.
Quakerlar 'ın " Dostlar Cemiyeti ", başkalarına, savaşlarda savaşzedelere yardım ederler. Sakramentli bir inancı benimsemeyen quakerlarda ibadet tamamen ruhidir; her samimi taraftarı aydınlatan iç ışığa inanılır. Toplantı salonları, basit ve sadedir. Evlenmeler basit bir dini törenle olur. Üç büyük toplantı zamanları vardır: aylık,üç aylık ve yıllık.Bu toplantıların içerisinde en önemli olanı yıllık toplantılardır.

[6]  Belediye başkanının filmde yer alan şu sözleri birçok şeyi özetlemektedir:
“Pekâlâ, ben diyorum ki, bu kasaba şerife para ile ödenemeyecek şeyler borçlu. Bunu asla unutmayın. O gerçek bir kahraman ve iyi bir adam. Bugün dönmek zorunda değildi. Ve kendi iyiliği ve kasabanın iyiliği için keşke dönmeseydi. Çünkü Miller geldiğinde burada olmazsa içimden bir ses, bir sorun çıkmayacağını söylüyor. Yarın yeni bir şerifimiz olacak. Bence gelene dek hiçbir şey yapmayalım. Bence mantıklı olan, tek çıkar yol budur. Will, hala vakit varken, sanırım gitsen iyi olur. Bu senin için ve bizim için iyi olur.”  
[7] Filmin yapımcılarından biri olan Stanley Kramer Hollywood'un saygın liberallerinden biridir. Avusturya asıllı olan yönetmen Fred Zinnemann ise ABD'ye Nazi'lerden kaçarak gelmiş bir Anti-Faşist'tir. Tema şarkısını seslendiren Tex Ritter Cumhuriyetçi Parti'dendi ve aşırı sağcı olarak biliniyordu. Filmin başrol oyuncusu Gary Cooper ateşli bir Komünizm karşıtıyken, senarist ve yapımcı Carl Foreman açıkça bir Komünist sempatizanıydı (zaten film gösterime çıkmadan önce ABD'yi terk etmek zorunda kalmıştı). Filmin oyuncularından ikisi olan Lloyd Bridges ve Howland Chamberlain ise bir süreden beri Senatör McCarthy'nin kara listesindeydiler.
Bu dengeli durum filmin yönetmen ve yapımcısı tarafından özellikle ayarlanmıştı. 1940'lı yıllarından sonundan beri ABD'de bir Komünizm korkusu vardı ve Senatör McCarthy'nin başkanlığını yaptığı Amerikan Karşıtı Faaliyetleri İzleme Komitesi (HUAC) tüm ülke aydınlarının peşine düşmüş ve onları sindirmeye çalışıyordu. Filmi topyekün yasaklanmaktan korumak için bu küçük taktik uygulanmıştı. Çünkü filmde anlatılanlar Senatör McCarthy'in o yıllarda ABD'de başlattığı Komünist avı (Cadı Kazanı) karşısında entelektüellerin suskun kalmasının bir alegorisiydi, halkın suskunluğunu eleştir.
[8]    Kane içeri girdiği esnada (İncil) Eski Ahid’in “Malaki” kitabından dördüncü bölüm okunmaktadır. Filmin sahnesi ile ilgili mesaj dolu olan bu bölüm: “İşte o gün geliyor, fırın gibi yanıyor. Kendini beğenmişlerle kötülük yapanlar samandan farksız olacak; o gün hepsini yakacak. Onlarda ne kök, ne dal bırakılacak. Ama siz, adıma saygı gösterenler için ışınlarıyla şifa getiren doğruluk güneşi doğacak. Ve çıkıp ahırdan salınmış buzağılar gibi sıçrayacaksınız. Kötüleri ezeceksiniz.” şeklindedir.

[9]   Ezra adında bir adam “Burada işittiğim bazı şeylere inanamıyorum. Kendinizden utanmalısınız. Bu adamı biz tuttuk ve şimdiye kadar ki en iyi şerifimizdi. Bu onun sorunu değil, bizim sorunumuz. Doğru şeyi yapmazsak daha başımıza çok bela gelir. Yapılacak tek şey var ve bunun ne olduğunu biliyorsunuz” der.
      Eski Ahid’de adı geçen Ezra, bir din adamı belki de bir peygamberdir. Kudüs’te Süleyman Mabedi’ni yeniden inşa eden ve öndersiz kalan Yahudileri bir araya getiren isim Ezra olmuştur. Yahudi toplumunun bir lideri, bir sofer, bilgin ve kohen olan Ezra, Yahudi toplumunun, başlarında bir kral ya da peygamber olmadan zorlandığını duyar. Yanına güvendiği adamlarını alır ve yardıma koşar. Hadleyville kasabası da, Şerif Kane önderliğinde sokaklarında ateş edilmeyen, cinayet işlenmeyen, güzel ve sakin bir yer haline gelmişken kasabanın eskisinden de kötü bir yere dönüşeceği vurgulanmış ve insanlara Ezra ismini kullanarak ikinci bir şans verilmişse de, insanlar bu şansı da teperler.
[10]  Rivayete göre, Tanrı günahkâr Sodom kavmini yok etmesi için iki melek gönderir. Melekler İbrahim peygambere uğrarlar ve ne için geldiklerini anlatırlar. Tanrı’nın bildiğini bilmeyen İbrahim peygamber, Sodom’un günahkâr değil dürüst insanların yaşadığı bir yer olduğunu söyler. Ve bunu ispatlamak için elli dürüst insan getireceğini söyleyerek biraz zaman ister. Bütün çabalarına karşın kimseleri bulamayan İbrahim peygamber en azından on dürüst insan olabileceğini düşünse de orada yaşayan tek bir dürüst insan olduğu anlaşılır. filmin, McCarthy’nin başlattığı “komünist haçlı seferi” karşısında sessiz kalan aydınları eleştirdiği iddia edilmektedir. Bu iddialar, senaryo yazarı ve yapımcı Carl Foreman’ın, filmin aslında politik bir film olduğu ve şerif karakterinin komünist avı dönemine bir tepki olarak ortaya çıktığını söylemesi sonucu dile getirilmiştir ancak yönetmen Fred Zinnemann, bu iddiaları kabul etmeyerek, filmin sadece yapması gerekeni yapan bir adamın hikâyesi olduğunu söylemiştir.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder