İLETİŞİM
KURAMLARI
*
Kuram (Teori) Nedir?
-
Dünyaya ait görüş, zihinse şemadır. Genellemelerin açıklanmaya çalışılmasıdır.
-
Büyük ve küçük kuram ayrımı vardır. Daha geneli ilgilendiren, evrensel nitelik
taşıyan teoriler için büyük kuram tabiri kullanılır iken, daha küçük ölçekte ve
hatta büyük kuramların içindeki teoriler için küçük kuram ifadesi
kullanılmaktadır.
*
İletişim Nedir?
- Kişiler arasında, duygu,
düşünce, bilgi ve haberlerin, akla gelebilecek her türlü biçim ve yolla kişiden
kişiye karşılıklı olarak aktarılması olgusudur.
- Genel manada iletişim sadece
insanlar arasında meydana gelen bir olgu değildir. İnsanla canlılar arasında
meydana gelebileceği gibi diğer canlılar ile kendi aralarında da meydana
gelebilecek bir olgudur.
* İLETİŞİMİN
UNSURLAR NELERDİR? (SS)
1- KAYNAK (GÖNDERİCİ): İletişim
sürecinin başlangıcını temsil eder. İletinin hedef üzerinde istenilen etkiyi ya
da sonucu oluşturmasında birinci derecede önemlidir. İletişim sürecinde istenilen sonuca ulaşılması açısından kaynağın
iletiyi aktarmadaki durumu hem iletinin anlaşılırlığı hem de hedef üzerinde
etki oluşturması açısından ele alındığında geniş bir kapsama sahiptir. Gönderici
kod ile iletişim kurar.
2- İLETİ (MESAJ): İletişim
sürecinin amacı ileti üzerine kodlanmıştır. Kaynak tarafından hedefe gönderilen
ve iletişimin gerçekleşmesinin önemli unsurlarından birisidir ileti. İletişimin
daha iyi olması için iletinin hedef tarafından algılanılırlık seviyesinin
yüksek olması gerekir.
Kanal (Araç): Kaynak (gönderici) ve hedef (alıcı)
arasında yer alan ve simge veya sembollere dönüşmüş iletinin gitmesine olanak sağlayan yol olarak tanımlanabilir. Her
duyu organımıza karşılık bir kanaldan söz edilebilir. Birden fazla iletişim
kanalını aynı anda kullanabiliriz. İletişim kanalının sayısı arttıkça
iletişimin etkinlik derecesi de artacaktır.
Kod: İletinin simge, sembol, imge, sözcüklere dönüşmüş haline
verilen isimdir. Kaynak (gönderici) iletişim için kodları kullanır. Sadece
kelimelerle değil bu kodlarla da iletişim kurulabilir. Hatta yasal düzenlemeler
ile de iletişim kurmak mümkündür. Örneğin; araba sinyal lambaları, trafik
levhaları, trafik ışıkları vs.
3- HEDEF (ALICI): Hedef; kitle, kişi ya da grup
olabilir. Önceleri alıcı iletişimde pasif bir rol alan unsur olarak görülürdü.
Oysa günümüzde aktif ve etkili bir işleve bürünmüştür. İletişimde amaç doğru
iletiyi doğru yerde doğru kişiye verebilmektir. Alıcı kodaçımı ile iletiyi
alır.
Kodaçımı: Kaynak (gönderici) tarafından kodlanarak gönderilen iletinin
hedef (alıcı) tarafından alınmasıdır. Gönderimler
ve alımlar her iki tarafça da anlamlı ve anlaşılabilir olmalıdır.
Geri Bildirim ( Dönüt, Feedback ): Dönüt, iletişim sürecinin son aşamasıdır. Kaynak
(gönderici) iletiyi iletişim kanalları vasıtasıyla alıcıya (hedef) iletmiştir.
İletinin hedef alıcı üzerindeki etkisi dönüt ile anlaşılır.
Dönüt bir iletişim sürecinin denetim mekanizmasıdır. Etki ve tepki prensibi dönüt bakımından
karşılıklılık bağlamında önem arz eder.
* Kitle İletişimi: Tüm iletişim argümanları ve durumları için artık kitle
iletişimi olgusu kullanılmaktadır. Artık iletişim denildiğinde kitle iletişimi
anlaşılmaktadır.
* Sosyolojinin sosyal
bir bilim olarak kabulünün yerleşmesi ile iletişim kuramları da bazı
yaklaşımlarla ön plana çıkmıştır. Yani bu dönemde sosyoloji yeni bir bilim dalı
olarak ortaya çıkmış ve iletişim kuramları da sosyoloji bilimi içinde kendine
yer bulmaya başlamıştır.
*
20 yüzyılın başlarında iletişim kuramları bağlamında iki ana yaklaşım ön plana
çıkmıştır. Bunlardan ilki Liberal Yaklaşım diğeri ise Eleştirel Yaklaşımdır.
Liberal Yaklaşım Ana Akım Yaklaşım olarak ta ifade edilmektedir.
*
18. yüzyılın sonları ve özellikle 19. Yüzyılın başlarında teknolojideki birçok
gelişme sanayi devriminin başlamasına neden olmuş ve başta İngiltere olmak
üzere sonrasında birçok Avrupa ülkesinde bu süreç hızla devam etmiş ve birçok
yönden etkisini göstermiştir.
*
Buharla çalışan makinaların fabrikada kullanımı ile toprağa bağlı ve toprak
üzerine kurulu ekonomi sisteminden sanayi üzerine kurulu ekonomiye geçiş süreci
olarak sanayi devrimi tanımlanabilir.
*
Bu süreçte fabrikada çalışan işçiler yeni yerleşim yeri olarak fabrikaların
etrafında yeni yerleşim yerleri kurmuşlar ve bu şekilde kentleşme dediğimiz
kavram ortaya çıkmıştır.
*
Sanayi devriminin önceki sürecinde aristokrat sınıfı hâkimiyetinde olan toprak
aynı zamanda onları ekonomi üzerinde de etkin kılıyordu.
*
Sanayi devrimi ile teknoloji ve sanayinin ön plana çıkmış ve işçi sınıfı ile
burjuva sınıfı ortaya çıkmıştır.
* Bu yeni
sınıfların ortaya çıkması ve kentleşmenin getirdiği yeni durumlar bilimselliğin
de öne çıkması ile iletişim ile ilgili yaklaşımlara ve özellikle kitle
iletişimine eğilimi artırmıştır.
KİTLE
* Kitle insan
topluluğudur. Kitle, çok sayıda insanın bir araya gelmesinden oluşan toplumsal
gruba verilen ada denir. Kitleler hem bireyleri hem de sosyal tabakaları temsil
etmektedir. Kitle, belli bir sınıf, ırk, cinsiyet, gibi kişiye özel ayırım
yapılmadan hedeflenen değerleri gerçekleştirmek için bir araya gelmiş geniş
halk topluluklarıdır.
*
Kitlelerin oluşmasında kişilerin kültür seviyelerinin, mesleklerinin,
yaşam düzeylerinin değişik olmasının etkisi bulunmamaktadır.
*
Tektip olan ve benzerlik gösteren ve bu yönü ile homojen yapıya sahip olan
topluluğa verilen isimdir.
*Sanayi
devrimi ile birlikte modernizm ortaya çıkmış ve insanlar tektipleşmiş ve bu
şekilde kitle haline gelmişlerdir.
CHICAGO OKULU
*
Kitle toplumunu tanımlayan Chicago Okulu sanayi devrimi sonrası ortaya çıkan
kentleşme olgusu üzerinde durulmuştur.
*
Chicago Okulu kitle iletişimi üzerinde durmuştur, bireysel iletişim yani
kişiler arasındaki iletişim değerlendirilmemiştir. Chicago Okulu ve diğer iletişim araştırmacıları iletişimi bireysel ölçekte
değil (yani bireyler arasındaki spesifik iletişimle değil) toplumsal iletişim bağlamında ele alıp değerlendirmişlerdir.
*
Henry Ford ‘un araba üretiminde birçok model denemesinden sonra T modeli ile
seri üretime geçilmiştir. Modern topluma geçiş sürecinde tektipleşme ve uzmanlaşma olguları ortaya çıkmıştır. Sosyologlar bu
süreçleri incelemişlerdir.
* Chicago Okulu
kentleşme olgusunu sosyolojik açıdan incelemiştir. Özelikle; suç kavramı ve
kentsel yaşamdaki ortaya çıkış ve dağılımı, toplumsal olaylar,
gecekondulaşma gibi konular incelenmiştir.
Chicago Okulu İletişim Olgusuna Katkıları; (ss)
1- Chicago Okulu
insanlar arasındaki iletişimi sembolik etkileşimcilik bakımından
değerlendirmektedirler.
2- İnsanlar arasında
ilişkiler semboller (iletişim) üzerinden yürür.
3- Chicago Okulu
iletişimi toplumsal olayların merkezine alarak incelemelerini yapmıştır
4- İletişim
incelenebilir bir olgu olarak ele alınmıştır.
5- ABD ‘deki bu
çalışmalar pragmatisttir yani bir fikir veya ideoloji çıkar sunuyor ise
pragmatisttir.
6- 19 yüzyılda iletişimin
bir bilim olarak yer bulmasını sağlamıştır.
GÜÇLÜ ETKİLER
YAKLAŞIMI
*
1920 – 1960 yılları arasında egemen akım içerisinde yapılan çalışmaları içine
almaktadır.
*
Kitle iletişim araçları kişiler üzerinde güçlü etki yarattıklarından (kişileri
ciddi şekilde etkilediklerinden) bu ismi almıştır.
*
Güçlü etkiler yaklaşımı ile ilgili 4 çalışma vardır.
1- WALTER
LİPPMANN – KAMUOYU
* Bu dönemdeki ilk
araştırmayı yapan kişi ‘W. Lippmann’ dır.
*
Kamuoyu (Public Opinion) kitabının yazarı Walter Lippmann döneminin
önemli bir gazetecisidir. 1922 yılında yayımlanan bu eser ile kamuoyu
hakkındaki görüşlerini ortaya koymuştur.
*
Lippmann’ın kamuoyunu açıklamaya yönelik ortaya koyduğu kavramlarda ve öne
sürdüğü fikirlerde psikoloji ve bireyi merkeze alan sosyal psikoloji
alanlarından etkilenmiştir. Etkilendiği en önemli ismin ise sosyal psikolojiyi
bireyci bir yaklaşımla değerlendiren psikolog ve sosyal psikolog olan Gordon
Allport’tur. Allport’a göre kitle, tek tek bireylerin toplamından
başka bir şey değildir ve bu nedenle kitle davranışını açıklamak için birey
psikolojisinden yola çıkmak gerekir.
* Kamuoyunun
gerçekliğine inanmaz.
*
‘Kamuoyu’ isimli kitabı iletişim
alanındaki ilk çalışmadır. İnsanların düşünceleri ile medya arasında bir
ilişki var mıdır?, bu etkili midir?, kitabın çalışma konusudur.
2- HAROLD DWİGHT LASWELL -
PROPAGANDA
*
Lasswell’e göre kitleler yönlendirilen bir sürüdür ve seçkin insanlar kitle
iletişim araçlarıyla sıradan insanları yönlendirirler.
* Amerikan siyaset bilimcisi ve
iletişim teoristi olan Harold Dwight Laswell, 1948 yılında geliştirdiği
iletişim modelinde; mesajın ne olduğu, kimin
tarafından, hangi kanal vasıtasıyla, kime, hangi
etkiyle söylendiği üzerine yoğunlaşmıştır.
* Birinci ve İkinci Dünya Savaşları’nda var olan siyasi iktidarın tek yönlü
olarak toplum üzerinde etki bırakma uygulamaları, doğrusal iletişim sürecini benimseyen Laswell modeline temel
oluşturmuştur.
Kaynak mesaj
kanal
alıcı dönüt
* Görüldüğü üzere, mesajın kaynağı olan “kim”, ilettiği mesaj (ne
söylediği), kullanılan kanal,
mesajın iletildiği kişi veya grup (alıcı)
ile mesajın bıraktığı etki
vurgulanmıştır.
* Dönem koşulları gereği
propaganda örneği olarak değerlendirilen bu modelde, mesajın iletildiği hedef
kitle benzer türden (homojen) özelliklere sahiptir. (sihirli mermi yaklaşımında da kitle benzerdir.)
LASWELL’in Çalışmalarının
Özellikleri: (ss)
1- İletişim Bilimi açısından kurumsal
bir temel taban oluşturmuştur.
2- İletişim çalışmaları için yöntem
bilimsel bir temel oluşturmuştur.
3- İletişim ile ilgili ardıl
yani bu çalışmadan sonraki çalışmaların ‘ETKİ’ kavramı üzerine
yoğunlaşmasına neden olmuştur.
4- İletişim alanındaki kuramların
ortaya çıkmasında Laswell’in çalışmaları ÖNCÜ olmuştur.
5- Günümüz haber literatüründe
kullanılmakta olan “5N 1K” (ne, nerede, neden, ne zaman, nasıl ve kim) soru
formatının ilk örneği olarak Laswell iletişim modeli kullanılmıştır.
* İletişimin 3 İşlevi Vardır.
İletişim ardışık, zincirleme yani birbirini takip eden
ve tamamlayan bir süreçtir.
a- Çevrenin gözetlenmesi.
b- Toplumun parçaları arasında
bütünlük sağlanması.
c- Kuşaklar arası kültür
aktarımının sağlanmasıdır.
3- HİPODERMİK İĞNE ya da SİHİRLİ
MERMİ KURAMI
*
Güçlü etkiler dönemi için temel modellerden biridir.
*
İletişim doğrusal bir nedenselliğe dayanır, yani kaynaktan gelen mesajı
alıcının davranışları etkiler.
*
Kitle iletişim aracı o kadar güçlüdür ki o iletisini iletmek istediği ilgili
bireyi bulur, ona ulaşır ve onu etkiler. Belirlenmiş bireyi bulur ve doğrudan
etkiler.
* Bu yaklaşım siyasal iletişime en yakın
yaklaşımdır. Çünkü bu yaklaşımda, ileti ulaştığı insanların çoğunda herhangi
bir etki yapmadığı halde, belli bir beklenti ve arayış içinde olan insanlarda
büyük bir etki yaratabilmektedir.
* Daha çok tüketici eğilimleri (reklam sektörü)
ya da oy eğilimleri (siyasal alan) için ABD ‘de kullanılmıştır.
* Bu çalışmalar daha
çok ETKİ üzerine yoğunlaşmıştır.
* Bu çalışmalar
vakıflar tarafından yönlendirilmektedirler. Örneğin Rockefeller Vakfı bu tür
çalışmalar yaptıran dünyada birçok hususta ve hatta yönetimler üzerinde dahi
söz sahibi olan bir vakıftır.
*
Bu kuram ile vakıflar, şirketler ve benzeri kuruluşlar kendi ticari çıkarları
için iletişimde etki yaklaşımını kullanmaktadırlar.
*
1938 CBS radyosunda Dünyalar Savaşı isimli bir radyo tiyatrosu yayımlanmıştır.
Korku ile iletişim arasında bir bağ var mı bu husus araştırılmıştır.
*
Bu araştırmaya göre; ölüm, özgüven, dini inanç gibi hususlarda iletişimin
etkili olduğu tespit edilmiştir.
*
insanlar güvendikleri kişilere daha çabuk inanırlar, kaynağa bakarak eğer
tanıyıp güvendikleri biri ise bu takdirde ondan gelen iletiye güvenleri artar.
*
Güvenilmeyen kişilerden gelen mesaj daha az etki yaratır.
*
MUZAFFER ŞERİF; grup ortamı ve etki
alanı arasındaki ilişki hakkında deneyler yapmıştır. Buna göre birey bir gruba
girdikten sonra o grubun hareketlerine uyarlar.
** Bu çalışmalar etki
üzerine giderek yoğunlaştıkları için önemlidir.
** Bireyler edilgen
alıcılardır. Gelen mesajlara karşı savunmaları yoktur.
** Tüm bu etki
çalışmaları bireyi pasif, etkisiz, müdahaleye açık, etkilenmeye müsait kabul
etmektedir. Bu nedenle kitle iletişim araçlarının güçlü yapısı üzerinde
durulmaktadır.
4- SHANON VE WEAVER’IN ENFORMASYON KURAMI
Güçlü etkiler dönemi
için temel modellerden biridir.
Shannon-Weaver
modeli (1949), Enformasyon Teorisi veya Matematiksel İletişim Kuramı olarak ta isimlendirilmektedir.
Shannon
ve Weaver tamamen yeni bir yaklaşımla; insanlar arasındaki iletişimin makineler için de uygulanabileceğini
söylemişlerdir.
Bu modelde pozitivizmin deneyci
bilim anlayışından oldukça etkilenmiştir.
İletişimin teknik bir yöntemini
bulmaya çalışmışlardır.
Model
şu çizgiyi takip eder:
Bu model; iletişimin, bir kaynaktan
gönderilen enformasyonun, bir aracı alet tarafından belli bir sinyal
kullanılarak, hedefe ulaştığını belirtir. Burada kaynak, karar alıcı bir
konumdadır. Yani iletişimi başlatan asıl kişi veya kurumdur. Kaynak istediği
bir bilgiyi, istediği bir hedefe iletmek arzusunu duyar. Bu kaynak, bir kişi
olabildiği gibi resmi bir kurum da olabilir.
Kaynak, seçtiği mesajı bir araç
yardımıyla iletir. Bu araç iletici veya göndericidir. Karşılıklı konuştuğumuzda
bu araç ses telleri iken, TV yayınında Televizyon Kanalının göndericisi
antenidir. Hangi araç olursa olsun, ilk kaynaktan gönderilen mesaj bir şekilde
sinyal haline gelir.
Bilgi
kaynağından yola çıkan ileti ile hedefe ulaşan ileti arasındaki farkı yaratan
faktörler, gürültü olarak adlandırılmaktadır. Modelde gürültü faktörü iletişim sürecinde önemlidir;
çünkü iletişim sürecinin tam ve doğru işlemesi gürültü faktörüne bağlıdır.
Gürültü genelde yapay olarak ortaya çıkan ve insanı rahatsız eden sesler olarak
tanımlanırken; teknik olarak gürültü, anarşik ses dalgalarının üst üste gelmesi
olarak tanımlanmaktadır.
Modelde
önemli olan kavram ise gürültüdür. “Gürültü”, iletişimin sağlıklı olarak
gerçekleşip gerçekleşmediği hususunda direkt etkisi olan ve herhangi bir
istenmeyen sinyaldir. Örneğin,
bir telefon cızırtısı, konuşmanın anlaşılmamasına veya yanlış anlaşılmasına
neden olur. TV karıncalanması gibi bu gürültü örnekleri, mesajın, hedefe eksik
ulaşmasını sağlar. Gürültü modelinin en temel araştırma konularından biridir ve
yeni bir kavramdır.
Burada
iletişim tek yönlü ve doğrusaldır. Geri besleme yoktur. Karşı taraf
cevap verdiğinde bu kez alıcı verici olmuş olacaktır. Her iletişim yeni bir
iletişimdir.
Anlam
üzerinde durmaz sadece mesajın ulaşması önemlidir.
Kodlama
ve kodaçımı ile de ilgilenmez.
Bu
iletişim yaklaşımında etki önemli değildir. İletişimi sekteye
uğratabilecek tek unsur gürültüdür.
Redundancy:
Gürültünün az ve
enformasyonun çok olduğu durumlarda söz konusudur. Daha iyi bir iletişim söz
konusudur.
Entropy:
Eksik enformasyon
iletimi demektir. Yani bilginin tam olarak karşı tarafa iletilememesidir.
İletişim istenilen düzeyde gerçekleşmemiştir.
Gürültünün çok olması ile iletişim
başarısız oluşa kaynak iletiyi tekrar eder. İletişimin başarılı olması
gürültünün az olmasına bağlıdır.
Güçlü
etkiler dönemi bu yaklaşım ile son bulmuştur.
GÜÇLÜ ETKİLER DÖNEMİNİN SORUNLARI (ss)
1- Bu çalışmalar
finansal destekli çalışmalardır. Vakıflar veya finans şirketleri parasal destek
sağlamışlardır. Amaç kitle iletişim araçlarının etkilerini kendi ticari veya
ideolojik amaçları doğrultusunda kullanmaktır.
2- Yöntem-bilim
yetersizdir.
3-Tutarlı
bir yöntem yoktur. Güvenilir sonuçlar ortaya konulamamıştır. Finansmanı
sağlayan şirket veya vakfın isteklerine göre çalışmaların sonuçlanması,
sonuçların güvenilirliğini zedeleyen en önemli hususlardandır.
Yine
çalışmalarda standart bir yöntem olmaması ve laboratuvar üzerinde yapılan
çalışmalar genellenebilir olmadığından güvenilebilirliği bulunmamaktadır.
4- Pavlov ve köpeği
ile ilgili çalışma sonrası ortaya konulan bir etki her zaman bir tepki doğurur
düşüncesi vardır ve bu düşünce çalışmalarda çok etkilidir.
5- Bu dönemde yapılan
farklı çalışmalar güçlü etkiler yaklaşımınca reddedilmiştir ve bu da yaklaşımın
kendi eksikliklerini görmesi veya kendini geliştirmesinin önünü kapatmıştır ki
bu bir sorun teşkil etmiştir.
SINIRLI ETKİLER DÖNEMİNİ
II.
Dünya savaşından sonra yapılan bu çalışmalar ile birey kavramı ön plana çıkmış
ve liberal anlayış ile sınırlı etkiler dönemi ortaya başlamıştır.
1- İKİ AŞAMALI AKIŞ
MODELİ
Lasswell
ve sonrası çalışmalar I. Dünya savaşı ile kitle iletişiminin (gazete, radyo
gibi) insanlar üzerinde etkili olduğunu gösteriyordu.
II.
dünya savaşından sonra 1940 ve sonrası ABD’de yapılan özellikle seçimlere
ilgili olarak iletişim alanındaki Lazarsfeld ve arkadaşlarının araştırmaları
ise kitle iletişiminin insanlar üzerinde etkili olmadığını gösteriyordu.
Bu akış modeli ile
güçlü etkiler döneminden sınırlı etkiler dönemine geçilmiştir.
Paul Lazarsfeld ve Elihu Katz’ın
ortaya koyduğu “iki aşamalı akış modeli“ olarak bilinen, bireylerin bir
ürünü tüketme ya da oy verme/vermeme kararını (seçim) yönlendiren sürecin
sosyolojik açıdan incelendiği kuramdır.
Lazarsfeld
ve Katz bu kurama göre iletişim akışını iki aşamalı süreç olarak
incelemişlerdir;
Birinci aşamada; kanaat önderleri yani kitle
iletişim araçlarından yararlanan bilgi edinmiş bireyler bulunur. İlk bilgi bu
kişilere gelir.
İkinci aşamada; kitle iletişim araçlarına bağlı
olmayan yeterince bilgi edinememiş kişiler bulunur. Bilgiler direkt bu kişilere
gelmez, ilk olarak kanaat önderine gelen bili daha sonra onlardan bu bireylere
gelir.
İki Basamaklı Akış: Gönderen mesaj
ve alıcı modelinde, akış tek basamaklıdır. İki basamakta, araya “kanat önderi”
denen aracı girer; böylece enformasyon ve etki akışı bu kanat önderinden
geçerek gerçekleşir.
Kanaat önderi: İletişimde en
önemli rol oynayan grup üyesi olarak düşünülebilir. Kanaat önderleri geleneksel
güç sahipleri ile bir tutulmamalıdır. Araştırma bulgularına göre, kanaat
önderleri her statüdeki kimseler olabilir. Kanaat önderleri, kitle iletişim
araçlarını önder olmayanlardan daha çok kullanırlar; konumları ile ilgili
iletişim içeriğini seyreder, okur, dinler ve iletirler.
Toplumdaki bazı kişiler, özellikle
önderler, diğer üyelere medyadan daha fazla ileti üretmektedirler. İletiler
diğerlerine ulaşmadan önce bu önderler tarafından “süzülmektedir.”
Kitle iletişim aracından verilen mesaj, doğrudan
bireye gitmeden önce fikir liderlerine ya da grubun sözcüsüne ulaşarak bir
kırılmaya uğrar. Bu kırılma sonucunda sözcünün de etkisiyle mesaj kabul ya da
reddolunur. Burada fikir liderinin önemi ortaya çıkar ve mesaj bu şekilde iki
aşamada akışkanlık kazanır.
Paul Lazarsfeld “Halkın
Tercihi” isimli çalışması kitle iletişim araçlarının sanıldığı kadar güçlü
olmadığını tespit eder.
Paul Lazarsfeld’in “Halkın Tercihi”
Çalışmasına Göre Yapılan Bazı Tespitler:
1- Toplumu oluşturan bireyler farklı
deneyim ve birikime sahiptirler. Bu bakımdan bireyler tek tip değillerdir ve iletişimin etkisi de her birey için
farklıdır.
2- Toplumda bireyler izole edilmiş,
kopuk şekilde değil, etkileşimde bulunan toplumsal grupların üyeleri olarak yer
alır. Bireyler, toplumsal dokudan yalıtılmış ve parçalanmış değildirler. Her
birey, farklı grupların (birincil, ikincil) bir parçasıdır.
3- Kitle iletişim gönderisine bireyler
tarafından tepki ve cevap anında
gerçekleşmez. Toplumsal ilişkiler aracılığı ile aktarılır ve bunlar
tarafından etkilenir.
4- Bireylerin bazen kendilerine göre
daha birikimli, deneyimli ve entelektüel olduğunu kabul ettikleri kanaat önderi denilen kişilerle bazen
de bu kanaat önderleri yerine sivil toplum
örgütleri ile görüştükleri ve bilgi alış verişinde bulundukları tespit edilmiştir.
5- Bu süreç re’sen yani kendiliğinde doğal olarak gerçekleşen bir süreçtir.
Lazarsfeld’in bu
çalışmaları ile açılan yolda yeni araştırmalar yapılmıştır.
Elihu
Katz “Kişisel Etki Yaklaşımı” Çalışmasında:
Daha
çok yüz yüze iletişimin etkilerini
araştırmıştır. Buna göre yüz yüze iletişimin kitle iletişim araçlarından daha
etkili olduğunu tespit etmiştir.
Kitle
iletişim araçları vasıtası ile kurulan iletişimde kanaat önderleri veya sivil
toplum örgütlerinin etkileri vardır ve onlar nedeni ile iletişimin etkisi azalır.
Bu
çalışmalar Lazarsfeld’in çalışmalarını destekler niteliktedir.
Lazarsfeld’in “Oy
Verme Araştırması”:
Lazarsfeld’in “Oy Verme Araştırması”; yine kendinin “Halkın Tercihi” isimli başka bir
çalışmasını destekler niteliktedir. Buna göre, kitle iletişim araçları ile
gelen iletiyi bireyler bir söylenti
şeklinde değiştirerek yani iletiyi değiştirerek iletişime sokarlar.
Paul
Lazarsfeld ve arkadaşlarının yaptığı çalışmalar ile;
Paul Lazarsfeld, 1940
ABD başkanlık seçimlerinde oy verme tercihlerinin nasıl oluştuğu üzerine
yaptığı araştırmada, kitle iletişim araçlarının, insanların seçim
davranışlarına çok az etkide bulunduğu saptanmıştır.
Seçmenlerin oy verme
kararlarının şekillenmesinde kişisel etkiler daha fazladır. Bir başka ifade ile
araştırma sonuçları başlıca kitle iletişim araçları olan gazete ve radyonun oy
verme veya fikirler üzerinde belirgin etkileri olmadığını söylemektedir.
Sonuç olarak
Lasswell’in ortaya koyduğu “etki” kuramı, Lazarsfeld tarafından yapılan
araştırmalar ve tezler sonucunda çürütülmüştür.
Kitle
iletişim araçları (TV, radyo, gazete) kişiler üzerinde 2.Dünya Savaşı
ve 1940 ABD başkanlık seçimleri gibi Lazarsfeld’in yaptığı araştırmalar
sonucunda, Lasswell’in ortaya koyduğu bireylerin pasif izleyici / okuyucu /
izleyici olmadıkarını belirlemiştir. Tersine bireylerin aktif oldukları, içinde bulundukları sosyal grup ve
normları, kültürleri, demografik özelliklerine göre kitle iletişim araçlarından
gelen mesajları kendi süzgeçlerinden geçirerek karar verdiklerini
kanıtlamıştır.
2- MEAD
NEWCOMB’UN
ABX DENGE MODELİ
Kitle iletişim alanında önemli bir
kuram olan ABX Denge modeli, Theodore Mead Newcomb tarafından ortaya atılan
üçgen biçimde tasarlanan bir iletişim modelidir. Modelin temelini insan
iletişiminin belirli bir dengeye dayandığı görüşü alır. Daha çok kişiler arası iletişim sürecini açıklar.
Newcomb,
tarafından ortaya atılan bu kuramın temelinde 1950’li yıllarda oldukça popüler
olan ve davranışçı okul olarak bilinen sosyal psikoloji yatmaktadır.
Pozitivizmin açtığı yoldan
ilerleyen ve bireyin toplum içindeki davranışlarını bilimsel metotlarla
açıklama eğilimde olan görüştür. Kuşkusuz bu dönemin en belirleyici modeli,
ABD’li sosyal psikolog Leon Festinger tarafından ortaya atılan
Bilişsel Çelişki Kuramıdır.
Fritz Heider, çalışmalarında insan
davranışlarının nedenlerini bulmaya çalışmıştır. Ona göre her insanın
davranışlarını açıklamak için genel bir kuram olması gerekiyordu. Bu evrensel
kuramın ortaya konulması, sosyal ilişkilerinde daha kolay çözümlenmesini
sağlayacaktı.
Fritz Heider, iki insan arasındaki
ilişkinin üçüncü bir nesne (kişi, konu vs.) ile doğrudan ilişkili olduğunu ve
bunlar arasında bir dengenin bulunması gerektiğini belirtmiştir.
Örneğin bir kişi x nesnesine olumlu
bir bakışı varsa, başka bir kişiyle sağlıklı bir iletişim sağlaması için, diğer
kişinin de x nesnesine karşı olumlu görüşler taşıması gerekir.
Denge
Kuramının temeli, Bilişsel Çelişki Kuramına göre, insanların kendi iyilikleri
için en doğru olanı değil en yararlı olanı seçmesi üzerine kuruludur. Ahmet veya Mehmet, haksız olduğu
için değil, arkadaşlıklarının devam etmesi (veya bunun ona yarar getirmesi)
için düşüncelerini değiştirecektir.
Newcomb’un modeli Fritz Heider’in
modeline oldukça benzer. Daha çok ABX Denge Modeli olarak bilinen metotla
sosyal psikolojiyi kitle iletişimi ile ilişkilendirmiştir.
ABX modeli üçgen biçimde bir
modeldir. A ve B bir kişi veya gruptur.
X ise bir nesneyi temsil eder. Nesne, farklı bir kişi veya görüş de olabilir.
Burada önemli olan dengedir. A ve B’nin sağlıklı bir iletişimi için mutlaka X
hakkında ortak görüşe sahip olmaları gerekir. Eğer A veya B’den birinin görüşü değişirse
diğeri de görüşünü değiştirecek ve sistem dengede kalmaya devam edecektir.
Örneğin Ahmet ve Mehmet sigaradan
nefret ediyor ve sigara içenlerle aynı ortama bile girmiyorlar diyelim. Ahmet sigaraya
başlarsa, Mehmet’in davranışı nasıl olur? Denge modeline göre Mehmet ya
sigaraya başlar ya da sigara içen biriyle aynı ortamda bulunmama fikrinden
vazgeçer. Her iki durumda da iletişim devam eder. Peki, modeldeki X değişirse
ne olur? Bu durumda A ve B ortak bir karar alma eğilim gösterir. Örneğimizdeki
X, yani sigaranın devlet tarafından yasaklandığını varsayalım. Bu durumda
sigarayı kaçak olarak temin edip etmeme veya sigarayı içip içmeme iki arkadaşın
ana gündem konusu olacaktır. Denge mutlaka sağlanacak ve iki arkadaş ortak bir
görüşe varacaktır.
Modelin sağlıklı işleye bilmesi için
A ve B kadar X’in de önemi vardır. X mutlaka A ve B için aynı öneme sahip bir
konu olmalıdır. Örneğin Ahmet için Ali ile görüşmek veya görüşmemek, çok da
önemli değil, ancak Mehmet için hayati önemliyse denge sağlama unsuru sağlıklı
olmayabilir. Aynı şekilde Ahmet ile Mehmet arasındaki arkadaşlık bağının iki
taraftan biri için önemsiz olması da dengeyi bozacaktır. Kısacası model 3
kavramında birbirleri için önemli olduğu üzerine kurulmuştur.
Örneğin bir siyasi partinin 2
seçmeni birbirleriyle ve parti ile olumlu düşüncelere sahipse denge sağlanır.
Oysa parti hakkındaki bir konuda olumsuz tarafa düşen olursa sistem dengesini
kaybeder. Bu durumda olumsuz duruma düşen kişinin görüşlerinin değiştirilmesi
için çabalanmalıdır. Eğer parti yani X bir konuda tamamen farklı bir davranış
ortaya koyarsa A ve B ortak hareket edip X ile olan görüşlerini yeniden
sorgular. Burada asıl sorun A ve B’nin mi yoksa X’in mi değişeceğidir. Modele
göre mutlaka denge sağlanacaktır.
Newcomb’un modelleri sosyal iletişim
konusunda oldukça etkili olmuştur.
3-
FESTİNGER – BİLİŞSEL UYUM KURAMI
1950’li yıllarda insanların
algılarını anlama ve davranışlarını açıklamaya yönelik çalışmalarda ortaya çıkan en önemli kuramlardan
biridir.
Bilişsel uyum kuramına göre insanlar
davranışlarını ve düşüncelerini önceki değerlerine göre belirler.
Kişiler, kendi inançları için
sonradan ortaya çıkan uyumsuzlukları kabul etmeme iradesini gösterebilir ki bu
çok doğaldır. Bir konuya tam olarak inanıyorsa o durum yanlış olma ihtimalini
düşünmek bile istemez. Gerçeklerle yüzleşmekten ya kaçar ya da saldırgan bir
tavır ile düşüncelerini savunmaya geçmektedir. Karşıt görüş hiç var olmamış
gibi davranıp kendini kandırmaya devam edecek veriler bulur ancak bunu yaparken
kendini kandırdığını fark etmeyecek kadar başarılıdır. Bu tutumun birkaç adım
ötesi ise sadece karşıt görüşü çürütmek istemesi değil onu yok etme arzusu
içine girmesidir. Bu kendine yapılmış saldırıdır.
Bireyler inandıkları şeyleri korumak
için karşıt görüşleri sansürlerler. Sadece inandıkları değerleri seçerler ve
onları koruma eğilimi gösterirler. Bu değerler içerisinde bir seçim yapılacaksa
rasyonel aklın seçtiği değil kendi görüşlerine en uygun olanı seçeceklerdir. Bu
seçimde aslında bir başka olayın açıklayıcısı olabilir her bireyin aslında
pragmatik davranışlar sergilediği gerçeğidir.
Kitle iletişim araçları tarafından
gönderilen mesaj kişilerin tutum ve davranışları ile uyumlu değil ise:
1-
İnsanlar
kendi düşünceleri ile uyumlu olan mesajları alırlar.
2-
İnsanlar
kendileri ile çelişen mesajları reddederler.
3-
Kendileriyle
uyumsuz olan mesajı kabul edip kendi tutum ve davranışlarını aldığı bu mesajla
uyumlu hale getirirler.
4- ALGI SEÇİCİLİĞİ MODELİ
Seçici Maruz Kalma
İnsanların
kendi duygu ve düşünceleri ile uyumlu olmaması nedeni ile istemedikleri
televizyon kanalını izlememesi, istemediği dergi veya gazeteyi okumaması durumu
seçici maruz kalma durumudur.
Seçici Hatırlama
İnsanlar
medyadan edindikleri enformasyondan veya düşüncelerden sadece istediklerini
hatırlarlar, duygu ve düşünceleri ile çok uyuşmayanlarını yani istemediklerini
hatırlamazlar. Bu durum seçici hatırlamadır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder